Üye Ol kazanmaya başla

Ne Kadar Değerli Olduğunu Biliyor Musun? İnternette gerçekleştirdiğin aramalardan; her yıl yarattığın 900 $ lık katma değerden hiç pay almıyor musun? Şimdi sende aramıza katıl ve hak ettiğin payı al! =>Ücretsiz üyelik<=

18 Mayıs 2009 Pazartesi

blog için sponsor




Blogda az konu işleyin.konu ne kadar az olursa sponsor bulmak o kadar avantajlıdır.Sponsor blog un içerigine bakar ve ona göre sponsor olur.Takip ettigim bir çok bloglar bu şekilde kendilerine sponsor buluyorlar.Örnek olarak saglık alanın da yazan bloga göre ilaç konusunda yazan(...)

17 Mayıs 2009 Pazar

www.trtçocuk.com




Trtçocuk.com internet dünyasında çocukların girip çizgi flim ve karamanlarını artık trtçocuk.com dan takip edebilecekler.Trtçocuk.com da bir çok oyun,vidio, öğretici,kitaplar,resimler ve daha binlercesi haydi çocuklar trtçocuk.com sizleride bekliyor haydi hemen girin buradan

16 Mayıs 2009 Cumartesi

çagdaş internet






linkrazzi com bir cok sitenin ve blogların tanıtımını yapan bir internet aracıdır.linkrazzi.com yazdıgı günlük yazılarla toplumun dikkatini üzerine çekiyor.güzel bir tanıtım yapan ve ziyaretçilerine keyif veriyor.onun şuan için birçok ülkede ziyaretçi alıyor sizde linkrazzi farkını görmeden karar vermeyin....
devamını oku

15 Mayıs 2009 Cuma

FLAKES KAZANDIRIR



SEARHC EARN
Search earn günlük kazandırır.Her gün yüzlerce puan par olarak hesabınıza yatıyor yapmanız gereken hemen search earn dan bir hesap açarak günlük puanlarla para kazanıyorsunuz ek gelir için acele edin ve hemen kazanmaya başlayın buradan kayıt olabilirsiniz

nasrettin hoca



Nastettin hocanın eşeğine ters bindiği fıkra konusudur ve herkes bunun bir fıkra oldugunu düşünür.Halbuki Nasrettin hoca bir fıkra konusu olsun diye yapmamıştır. Nasrettin hoca eşekle eve giderken öğrencileri hocaya sorular sorarlarmiş Nasrettin hoca sırtı talebelere dönük cevap vermek islami edebe aykırı olduğu için eşeğine ters binermiş. Nasrettin hocanın hayatını ne kadar biliyoruz da onu alay konusu ediyoruz,,,,

e kitap devri internette



İnternet bir cok fırsatı ayağımıza getiriyor.Evde oturdugumuz yerden kitap alıyorsun ve hiç bir ulaşım bedeli ödemiyorsun.Bu kadar kısa sürede kitap eline geliyor ama kimse bunu denemiyor denese bile faydalanmıyor ben bundan yakınıyorum.Hangimiz evde bir saat kitap okuyoruz veya çoçuklarımıza okuturuz.İşte hata burda televizyon izliyorsun iki veye üç saat ama kitap okumuyoruz.İnternette şimdi fırsat var heran istedigin bilgi elinde neden denemeyelim.....

14 Mayıs 2009 Perşembe

arama motoru


Yıllardır web işine gönül vermiş insanların kendilerine fazla okuyucu bulamamsı neden kaynaklanıyor acaba?Sıradan bilgi ve fayda saglamayan siteler günden güne ziyaretçileri çogalır nedense bilgi siteleri veye bloglar böyle değil fazla bir rağbet görmüyorlar.Bizim insanımız bilgiye şu çağda daha çok muhtaç degiller mi...?Onun için kendimizi ve gençligimizi kültürlü bir gelecek için hazırlayalım ve yarınlarımız daha güzel olsun....

13 Mayıs 2009 Çarşamba

öykü, oku düşün


AŞÇI
Bir araştırmada : ustalıgı ile ünlü bir aşçıya, bir günde kazandıgı paranın 4 katı teklif edilir.Yine yemek pişirecektir,yani senelerini verdigi işi yapacaktır.Ustanın araştırmadan haberi yoktur,o yeni bir şirkette çalıştıgını zandediyordur.Andak udtanın pişirdigi yrmrkler gözünün önünde çöpe dökülür.Bir kaç gün böyle davam ettikten sonra udta işi bırakır aşçıya sorarlar:ustaya eskiden kazandıgın paranın 4 katını kazanıyorsun niyr işi bırakıyorsun?Usta cevap verir:Ben yaptıgım yemeklerin yenmesini isterim.Yemegimi yiyen insanlarin mutluluklarini yüzlerinde görmek isterim.B u iş bana zevk vermiyor.

AFRİKA ATASÖZÜ


Bir afrika atasözü derki:Her gün bir ceylan uyanır afrikada.Kafasında tek bir düşünce vardır.En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşa bilmek,Yoksa aslana yem olur.Her sabah bir aslan uyanır Afrika da ,Kafasında tek bir düşünce vardır.En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek,Yoksa açlıktan ölecektir.İster aslan olun ister ceylan olun hiç önemi yok.Yater ki güneş doğdugun da koşuyor olmanız gerektigini,Hem de bir gün öndekin den daha hızlı koşuyor olmanız ğerektigini bilin.Yaşam rtlı koşuyu ne güzel anlatmış Afrika atasözü bir gün önce kinden daha hızlı koşmak gerekmektedir

11 Mayıs 2009 Pazartesi

MMİSTANBUL


MMİSTANBUL Türkiyede blogların tanıtıldıgı bir güzel ve örnek bir blog tanıtan bir merkezdir.Türkiyede şuan için binlerce blog bulunmaktadır bizler bunun sayısını bilemeyiz.Çeşitli konularda yazarak sitenin gelişmesine katkıda bulunabilirsiniz

Blog ve Bloglar Hakkında



Son günlerin haber bülteni haline gelen bloglar bundan sonra daha iyi daha kapsamlı konuları ele alarak insanlıgın haber kaynagı haline geldi dileriz daha da güzel olsun bende bir blog yazarı olarak kendimce birşeyler yazmaya çalışıyorum ama umutluyum biraz daha kendimi geliştirerek daha iyi işler yapabilecegime inanıyorum. Türkiyede her geçen gün bloglar çogalıyor bloglar toplumun ilgisini üzerine cekmeye başladı ve gün gün degerleri artıyor...

webrazzi



webrazzi arda kutsal tarafından kurulmuş bir blog olup türkiyedeki teknolojiyi ve değişik alanlarda yazdıgı yazılarla şimdiden türkiyenin gözdesi bizim dilegimiz dahada yükselmesi webrazzi şimdi den benim gözümde teknoloji alanında yazdıgı yazılarla bir numara olmaya devam ediyor ben webrazzi yi ilgiyle "takip ediyorum...

YİYECEKLER DE MUTLULUGU NASIL BULURUZ


ÇİKOLATA
Kendinizi kötü hissediyorsanız,hemen bir çikolata yemelisiniz.Çünkü çikolata tatlı oldugu için insanin agzında dagılır ve mutluluk hormonu olan serotini hemen beyine dolaşımına ulaşıyor.Çikolatada,yeşil çayda,sebze ve mey vede bulunan flavanoid bol miktarda bulunur hormonlar mutluluk veren hormonlardır.saydıgımız sebze veya meyveler kanı sulandırıyor ve kalp hastalıkları riskini azaltıyor....
ÇİLEK
C vitamin deposudur.çilek vucuttaki salgı bezlerini çaliştırarak vucuda gençlik ve kuvvet kazandırır.yüksek tansiyonu düşürür,damarlardaki tıkanıkları temizler.Kansere karşı korur.böbreklerde kum oluşmasını önler...
ÜZÜM
Üzüm de 0/0 20 oranında dogrudan şeker bulunur.bu şeker dogrudan kana karışır beynin çalışmasına yardımcı olur ve kuvvetledirir Üzümdeki bol demir kan yapar.cilt saglıgı bakımından faydalıdır

9 Mayıs 2009 Cumartesi

vatan



Bu vatanın her tarafı kanla yıkandı hiç bir zaman hiç bir yerde eşi ve benzeri yok bulamazsın da biz bu vatanı canla başla sevdik bin canım olsun binler bu vatana kurban olsun ben bu vatanın aşığım ben sevdim ki ügruna ölmeyi göze aldım hainlerle çarpıştım dagda şehitler verdik ama yıkılmadık yıkılmayacagız zaten yıkamazlarda çünkü biz KOMANDAYUZ, şehitlerimiz ölmedi ölmeyecekte bu vatan yaşayacak onun için biz öldük ......

israfın boyutu


Bu fotografta afrikalı bir çocuk aglıyor neden aglıyor biliyormuyuz tabiki hayır tok açın halenden ne anlar.Biz toplum olarak israfı seven bir ülke oldugumuz için o kardeşlerimizin halini biz anlayamıyoruz veya anlamak istemiyoruz.Oysa onlar bir dilim ekmek bulamazken biz onu çöpe atıyoruz bu nasıl bir insanlık bun nasıl bir kiniyet.Kurkan i kerim şöyle buyuruyor yyeyiniz içiniz ama israf etmeyiniz diyor hani bizim müslümanlıgımız hani bizim insanlıgımız biz bir toplum olarak böylemiydik nerden nereye geldik.Buna bir son verelim etrafımızda ki insanları da düşünelim lütfen israftan kaçınalım...

7 Mayıs 2009 Perşembe

GAZOZUNA LİG Mİ?

Uzun zaman oldu yazmıyorum. Buna yurt dışı iş gezintim engel oldu. Ardından da kendi işlerim derken uzun süredir yazamıyorum ancak yine basketbolun içinden kopamıyor ver her türlü haberi alıyorum.
Bu yazımı yazmadan önce, basketbolun üstadı olarak kabul ettiğim ender kişilerden birisi olan BAD Genel Başkanı, sevgili ağabeyim Avni Erboy’a danıştım. Bana kızacak biliyorum. Ona rağmen yazdım. Çünkü en az onun kadar inandığım insanlar o kadar çok şeyler anlattı. Yazmadan olmazdı. Bugün İzmir basketbolunu yazmak istedim.
Öncelikle alt yapılardaki keşmekeşliği, A takım düzeyindeki rezaleti… Hakemleri, il temsilcisini. her şeyi.
Sevgili Erboy, “Gördüğüm kadarıyla her şey normal. İl temsilcisi Halil Öztürk de görevini çok iyi yapıyor. Her yere koşturuyor. Daha ne yapsın” dedi.
Kusura bakmasın ama, ben aynı kanıda değilim. Önce A Takımlarda oynayan tecrübeli ve yıllarını basketbola veren arkadaşlarımın anlattığına göre maçlar daha başlamamış. Her yıl aynı olay tekrarlanıyormuş. Ne zaman başlayacağı da meçhul. Mayıs ayını ortalayacağız. Sıcaklar basacak. Maçlar daha başlamadı. Herhalde Türkiye genelinde Büyük erkek maçları (1. Küme) başlamayan tek yer İzmir. Ne zaman sorsalar: “Başlayacağız” cevabı alıyorlarmış… Eylül ayından bu yana aynı cevap: “Bu hafta başlıyor” Takımlardan 250 TL. katılım payı da alınmış. Bakalım maçlar ne zaman başlayacak?. Yazın herhalde deniz kenarında oynatacaklar lig. Sahi şu anda yıllarını spor teşkilatında geçiren, TBF Hakem Gözlemcisi bir büyüğümüzün dediği gibi “Bu maçlar nasıl olsa gazozuna?..”
O öyle düşünebilir. İzmirli basketbolcular son derece maçlara ciddi hazırlanıyor. Üstelik takımlar çoğu bölgesel lig ekiplerinden daha da güçlü. Bilmiş olsun!.
Alt yapılarda maçlarda bir yıla yayılan süre acaba neden?
Bu durumu Gençlik Spor İl Müdürü Sayın Sabri Sadıklar neden incelemez? Hiç mi merak etmez? Şikayetlerden hiç mi rahatsız olmaz?
Bir de masalarda hep aynı hakemler. Kritik maçlarda hep aynı isimler. Gözlemci aynı kişiler. Neden acaba?
Bu kulüplerin üst düzey şikâyetlerinden birisi.
Acaba İzmir’de hakem yetişmemesinin sebebi bu mu?.. “Yetişiyor” diyenler liglere baksın!
MHK’nin İzmirli üyesi olacak. O ne diyor bu duruma?
Bir de TBF Yönetim kurulunun İzmirli üyesi, basketbolun duayeni ne düşünüyor? Her konuda olduğu gibi bu konuda da fikri yok mudur?
Gelelim bir başka konuya.
TBF İzmir’de ofis açmış.
Ama gelin burada işler hiç de iyi gitmiyor. Temsilci ortalarda yok. Sadece bir bayan (o da eski basketbolcu, basketbol hakemiymiş) her şeyi yapmaya çalışıyor. Lisanslar çoğu kulübün çıkmamış. Hep bir bahane üretiliyormuş. Ankara’ya giden lisans gelmiyormuş. Bazı kulüplerin anında çıkıyor. Bazılarınki ise geri dönüyormuş. Giden kulüp temsilcilerine veya yöneticileriyle hiç ilgilenilmiyormuş. Bazılarına çay kahve ısmarlanıyormuş. Bazılarına da “Oradan al, oraya bırak” deniliyormuş.
Bana anlatılanlar bunlar. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemem ama ateş olmayan yerden duman tütmez.

Yanlış Tanıtılmaya Çalışılan Bir Dahi: Bediüzzaman Said Nursî

1876 yılında Bitlis’in Hizan kazası­nın Nurs köyünde dünyaya gelen, 23 Mart 1960 tarihinde Urfa’da dar-ı bekâya intikal eden Bediüzzaman gibi 80 sene dolu dolu bir hayat yaşamış bir dahi ve müceddid hakkında, bize verilen kısa bir zaman içerisinde doyurucu bir şeyler söylememizi bizden beklememelisiniz. Ancak “bir şey tamamiyle elde edilmese de, tamamiyle de terk edilmemeli” kaidesince, denizden bir katre mesabesinde bazı haki­katleri burada ifade etmek istiyorum. Söyleyeceklerimizi ana başlıkla­rıyla özetleyeceğiz:

Cumhuriyet Nesli Bediüzzaman’ı Yanlış Tanıyor

Tarih bize gösteriyor ki, başta peygamberler ve onların gerçek mirasçıları olan din adamları olmak üzere, insanlık âlemi, büyük insanların kıymetlerini zamanında tam takdir edememişlerdir. Sonradan ise, bu takdir edememenin ceza­sını, hem muasırı olan insanlar ve hem de onların nesilleri çekmişlerdir. Hemen hemen bütün peygamberler, bu fikri­mize müşahhas birer misal olarak verilebileceği gibi, İmam-ı Âzam ve Ahmed bin Hanbel gibi İslâm âlimleri de, bu acı hükmü teyid eden canlı misallerdendir.
Tespitlerimize göre, asrında tam anlaşılamayan şahsiyetlerin bu asrımızdaki en güzel misali de, tebliğimizin mevzuunu teşkil eden Bediüzzaman Said Nursî’dir. İslâmî ilimlerdeki dâhiyane vukufu, hususan iman hakikatleri mevzuundaki asrın anla­yışına uygun ve harika izahları ve seksen yıllık istikametle hak üzerinde devam eden Allah, din ve millet-i İslâmiye uğrundaki gayret ve mücahedeleri bütün İslâm âleminde duyulduğu ve takdir edildiği halde, hâlâ kendi ülkesinde yanlış tanınan veya tanıtılmak istenen bir şahsiyet var; o da Bediüzzaman’dır.
Bu yüz karası hale, Türk ilim adamının ve münevver Türk araştırmacılarının çok kısa bir zamanda son vermeleri gerekmektedir; aksi takdirde tarih, gözünü kapa­yıp gündüzü kendisine gece yapanları çok kötü yargılaya­caktır.
Cumhuriyet nesli, Bediüzzaman’ı yanlış tanımaktadır ve daha doğrusu, senelerdir devletin bütün imkânları ve buka­lemun türünden aydınlar kullanılarak, Bediüzzaman cumhuriyet nesline kötü tanıtılmaya çalışılmıştır. Onun müca­delesini tanımayan ve eserlerini okuyup talebelerini görme­yen, cahil veya aydın her cumhuriyet nesli, Bediüzzaman, Said Nursî veya Risale-i Nur kelimelerini duyunca, yapılan telkinler sunucu, Kürtçü, bölücü, gerici ve devlet düşmanı bin insan ve eser hayaline bir nevi mecbur edilmiştir.
İstihbarat teşkilatımızın bu zât ve eserleri ile alakalı raporlarını; silâhlı kuvvetlerimize dağıtılan bölücü faaliyetlerle alakalı bilgilendirici eserlerin konuyla ilgili bölümlerini; 12 Eylül Hareketinden sonra YÖK eliyle bütün üniversitelerimize da­ğıtılan bölücü örgütler kitabının ilgili başlığını ve bunların tesirinde fikrini geliştirmiş ilim adamlarımızın sohbetlerini okur yahut mütalaa ederseniz, Bediüzzaman’ı asla sevemem.
Halbuki nasıl senelerce, dünyaya adalet tevzi eden ecdadı­mızı bize barbar ve kızıl sultanlar diye takdim etmişler, öyle de, İslâm düşmanları şahsiyetinden ve eserlerinden çok korktukları Bediüzzaman ve eserlerini de öyle yanlış ve kötü tanıtmışlardır. Ancak güneşin balçıkla sıvanamayacağı haki­katini unutmuşlardır. Ne acıdır ki, son 10 yıldan önceye ka­dar güvenlik kuvvetlerimiz de bu menfî propagandanın te­siri altında kalmıştır. Vatanı için hayatını ortaya koyan bu büyük dâhiyi, bir vatan haini gibi değerlendirmiştir.
Meseleyi uzatmamak için sadece bu menfî vasıflardan birisi üzerinde duracağım. Geriye kalanları da, sizin idrakleri­nize havale ediyorum. Ne zaman Bediüzzaman ve onun eserlerinden bahsetseniz, siz ister Türk olun, ister Arap olun ve isterse de Osmanlı Hanedanından olun, Kürtçü damga­sını yersiniz. Halbuki dünyada Kürtçülük ve Risale-i Nur kadar birbirine zıt iki kelime bulunmadığı gibi, Türkiye’deki bölücü Kürtçü hadiselere karşı, Risale-i Nur’dan daha mü­kemmel bir panzehir asla bulunamaz. Mevzuyu isterseniz biraz açalım ve bazı müşahhas misaller verelim:

Birincisi:
Bir kısım araştırmacılar, Bediüzzaman’ın cumhuriyetten önceki yıllarda Said-i Kürdî unvanını kullandığını da ileri sürerek, onun doğuda bir Kürt devleti kurmak gayesiyle 1918’de tesis edilen Kürt Teali Cemiyetinin üyesi olduğunu ve bölücü faaliyetlerde bulunduğunu iddia ediyorlar. Bu iddialarını desteklemek üzere, aynı cemiyetle beraber çalıştığını ileri sürdükleri Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti kurucuları arasında Bediüzzaman’ın da bulunmasını, fevkalade bir demagoji ile serrişte ediyorlar.[1] Bu iddiaların hiçbir esasa dayanmadığını yapılacak kısa bir inceleme hemen ortaya koyacaktır.
Evvela: Osmanlı Devleti kavim ve ırk esasına değil, din esasına dayanan bir devletti. Bu sebeple Müslüman olmak şartıyla millet farkı son 20-30 yıl bir tarafa bırakılırsa ehem­miyet arz etmediğinden, Doğudaki bazı bölgelere Kürdistan Eyaleti yahut Bilad-ı Ekrad denilmesi ve orada yetişmiş devlet veya ilim adamlarına da Kürdî lakabının verilmesi, o zâtın tanınması için kullanılan resmî bir ifade tarzıydı. Said-i Kürdî lakabı bu mana ile kullanılmış ve ne zaman ki cum­huriyet kurulur bu ifade yanlış anlaşılmaya başlanınca, bizzat Bediüzzaman bunu Said-i Nursî şeklinde değiştirmiştir. Bununla da yetinmeyip eski eserlerindeki Kürdistan veya Bilad-ı Ekrad ifadelerini dahi vilayat-ı şarkiyye şeklinde de­ğiştirdiğini neşredilen eserleri ispat etmektedir.
Saniyen: Kürt Teali Cemiyeti ile Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti ara­sında organik bir bağ yoktur ve maksatları da aynı değildir. Tarık Zafer Tunaya, bu cemiyetin kuruluşunu 1919’da demişse de, neşrettiği belgenin tarih ve kaynağını kaydetmemiştir. Ancak belgeyi, öylesine işlemiştir ki, mütalaa edenler, Bediüzzaman’ı Kürt Teali Cemiyeti üyesi zannederler.
Halbuki ikisi arasında hiçbir alaka yoktur. Bediüz­zaman, İstan­bul’a ilk defa geldiği 1907’lerden beri, Şarkta bir darülfünun açılmasını müdafaa ettiği zaten bilinmektedir. Hata Sul­tan Reşad’dan bu gaye ile belli bir tahsisatta almıştır.[2] Her ne ka­dar Kürt Neşr-i Maarif Cemiyetinin ne zaman, han­gi gaye­lerle ve hangi kurucularla tesis edildiği de tam belli değilse de, belli olsa ve Bediüzzaman da bu cemiyetin kurucuları arasında bulunsa bile, bunda garipsenecek bir cihet yoktur.[3]
Zira Bediüzzaman, Şarkta maarifin geliştirilmesi ve bir üniversite açılması için başından beri gayret göstermektedir. Bu cemiyet, Erzurum yahut Bayburt Kültür ve Eğitim Vakfı gi­bidir.
Salisen: Kürt Teali Cemiyetinin reisi olan Seyyid Abdül­kadir’den gelen teklife verdiği şu cevap ise meseleyi kökünden hallet­mektedir:
“Allah-u Zülcelal Hazretleri Kur’ân-ı Ke­rimde, ‘Öyle bir kavim getireceğim ki, onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever’ buyurmuştur. Ben de bu beyan-ı İlahî karşı­sında düşündüm. Bu kavmin, bin yıldan beri âlem-i İslâmın bay­raktarlığını yapan Türk milleti olduğunu anladım. Bu kah­raman millete hizmet yerine ve 450 milyon (o zaman ki İslâm âleminin nüfusu) kardeş bedeline, birkaç akılsız kavmiyetçi (bir kısım Kürtçü) kimsenin peşinden gitmem.”[4]

İkincisi:
Bediüzzaman ile alakalı yanlış tespit ve yorumlardan biri de, onun Şeyh Said ile karıştırılması veya en azından Şeyh Said isyanına destek vermiş olduğunun yayılmasıdır. Maale­sef, gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan bu tespit, güvenlik raporlarına yazıldığı gibi, vatanperver ilim adam­larının zihinlerine de yer etmiş durumdadır. Şeyh Said’in Bediüzzaman gibi bir dâhiyi yanına almak isteyişi doğrudur; ancak bu büyük âlimin mezkûr teklif karşısında takındığı tavır, kasten yanlış aksettirilmiştir. Buyurun Şeyh Said’e olan cevabını beraber okuyalım:
“Türk Milleti, asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştırmayınız. Bu şer’an caiz değildir. Kılıç, harici düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegâne kurtuluş çaremiz, Kur’ân ve iman hakikatlarıyla tenvir ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehaleti izale etmektir, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalır. Bir kaç cani yüzünden binlerce kadın ve erkekler telef olabilir.”[5]

II. Bediüzzaman, Büyük Bir İslâm Âlimi ve Asrın Müceddididir

Bediüzzaman’ın ilmî şahsiyeti de, İslâm âleminde ve Türkiye dışında bütün dünyada tam olarak takdir edildiği halde, Türkiye’de özellikle ilim adamları çevresinde yete­rince tanınmamıştır. Bunda yapılan menfî propagandaların tesiri büyüktür.
Bir zamanlar, İlâhiyat öğretim üyelerinin Doç. yahut Prof. olabilmeleri için, Bediüzzaman ve onun 6.000 küsur sayfayı bulan Risale-i Nur adlı eserleri aleyhinde konferans yahut makale bulunması şartı arandığını, hadiseyi yaşayan hocalarımız anlatmaktadır. Eserlerinin bir çoğu, başta Arapça, İngilizce, Almanca ve Urduca gibi ona yakın lisana tercüme edilen ve hakkında Avrupa’da ve İslâm âleminde doktora tezleri yapılan bir dâhi hakkında, Türk ilim çevresinin bigane kalması elbette ki üzücüdür.
Bediüzzaman’ın kelâmda müceddid, muasırları arasında mümtaz bir yeri olan müfessir, yüzlerce hadisi, senedleriyle birlikte nakledecek kadar muhaddis ve kısaca akranlarının fevkinde bir İslâm âlimi ve dahi olduğunda, dost ve düş­man­ları ittifak halindedirler.
Gerçekten Bediüzzaman’ın, İslâmî ilimlerin temelini teşkil eden ve içlerinde “Mirkat” gibi İslâm nazarî hukukuna ait usul-i fıkıh metni; İslâm felsefesi ve kelâm hakkında Adududdin tarafından kaleme alınmış müstesna bir eser olan “Mevafık”; mantık ilminin özeti demek olan “Süllem” ve benzeri 90 çeşit kitabı hafızasına aldığı, bunları ayda bir evrad gibi tekrar ettiği ve Arap dilinin en mükemmel lügati olan “Kamus”u “Sin” harfine kadar kelimesi kelimesine ezberlediği, çok iyi bilinen ilmi cihetlerindendir.
Bu kesbî gayrete bir de Allah’ın ihsanı demek olan muhakeme, zekâ ve vehbi diğer vasıflar eklenince, muasır­ları tarafından “Bedi­üzzaman”, yani zamanının eşsiz bir al­lamesi ünvanıyla vasıflandırılmaması için hiç bir sebep kal­mamıştır.
Bediüzzaman’ı diğer İslâm âlimlerinden en ayırıcı özel­liği, asırlarca İslâm âlimleri arasında ihtilaf vesilesi olmuş ve bir türlü halledilememiş bir kısım itikadî meseleleri, asrımı­zın insanının anlayışına uygun olarak farklı bir metotla izah edebilmesidir. Buna ilim ve san’at asrı olan asrımızdaki bir kısım felsefî meseleleri de eklerseniz, Bediüzzaman gibi bir allameye ve Risale-i Nur gibi bir Kur’ân tefsirine olan ihti­yacı daha iyi takdir edersiniz.
Burada bir tespitimi belirtmek istiyorum. Asrımızın mümtaz âlim ve müfessirlerinden olan Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili adlı eserini mütalaa ettim. O büyük allamenin, bütün ilmî vukufuna ve aklî dirayetine rağmen, 21 meselede son sözü söyleyemediğini ve söylese dahi ancak İslâmî ilimler alanında belli bir mertebeye ulaşmış insanların ona muhatap olabileceğini gördüm. Bu meselelerin, ruhun mahiyeti ve ispatı, kader meselesi, haşrin ispatı, mi’racın cesedle mi, ruhla mı gerçekleştiği meselesi, Allah’ın ispatı ve benzeri itikada ait meseleler olduğunu sadece hatırlatmakla yetiniyorum.
Halbuki Bediüzzaman, ölümden sonra tekrar dirilmek demek olan haşir meselesini, İbn-i Sina gibi bir dâhinin “Haşir aklî metotlarla anlaşılabilecek bir mesele değildir; nasıl nakledildiyse öyle iman ederiz” demesine rağmen, Onuncu Söz adını verdiği eserde öylesine izah ve ispat etmiştir ki, neti­cede, “Bu eserimi idrak ve izanla iyi mütalaa et; eğer haşir meselesini iki kere iki dört eder derecesinde anlamazsan, gel iki parmağını gözüme sok” hükmünü, okuyanın vicdanı te­fessüh etmemek şartıyla, bir tahdis-i nimet olarak ilan et­mektedir.[6]
Eski kelâmcıların ancak büyük âlimleri muhatap alarak müstakil kitaplarda halletmeye çalıştığı; mesela Sa’deddin Teftezani’nin Telvihat başlığı altında 40 küsur sayfada izah edebildiği kader ve cüz’î irade meselesini, 5-10 sayfa içinde ve hem de herkesin anlayabildiği şekilde izah edebilmesi, zikredilmesi gereken mühim yönlerindendir.[7]
Hatta bir zamanlar Pakistan Maarif Nazırlığı yapan Ali Ekber Şah, kader meselesi ile alakalı bir meselesini, 40 sene dolaştığı İslâm âleminde halledemediği halde, Bediüzza­man’la yaptığı 40 dakikalık sohbet neticesinde hallettiğini, Türkiye’den ayrıldıktan sonra uğradığı Mısır’da cumhuriyet gazetesinde bir makale halinde neşretmiştir.
Özellikle materyalizmin tek hedef haline getirdiği Allah’ı inkâr hareketleri karşısında, asrın idrakine uygun tarzda tevhid, yani Allah’ın varlığı ve birliği hakkındaki Kur’ân âyetlerini fevkalade bir şekilde tefsir etmesi ve vicdanı tefes­süh etmişlerin dışında akıl ve idrak sahibi herkese Allah’ın varlığını ispat etmesi, yine zikredilmesi gereken misaller­dendir. Kâinatın varlığını tabiata ve sebeplere veren zihni­yeti Tabiat Risalesiyle alt-üst eden Bediüzzaman, Otuzuncu Söz ile felsefenin dinsiz kesimini susturmuş; Yirmi İkinci Söz ile de gerçek tevhid inancının esaslarını bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir.
Geçenlerde elime geçen Allah maddesi ile alakalı bir ansiklopedi maddesinde, Bediüzzaman’ın fevkalade izahlarından habersiz gibi görünen bir ilim adamımızın, Al­lah maddesini hicri 5. asırdaki bir mü’mini muhatap kabul ederek kaleme almış olması ve bir üniversite gencinin de, bana göstererek, “Hocam, böyle bir ansiklopedide, Allah inancı asrımızın insanı da göz önüne alınarak yazılamaz mıydı?” diye sorması, Risale-i Nur gibi bir Kur’ân tefsirinden istifade etmemekte direnen ilim adamlarımızın acı hallerini gözlerimin önünde canlandırmıştır. Yeni neslin bigane kal­mama­sını ümit ediyorum.
Siz, misal olarak zikrettiğimiz bu üç meseleye, mi’racın mahiyeti ve ispatını, arş-ı âzam, kâb-ı kavseyn gibi İslâmî ıs­tılahların gerçek ve ma’kul manalarını; Kur’ân’ın mu’cize ol­duğunun ispatını; meleklerin ve ruh âleminin ispatını ve kı­saca asrımızda gündeme gelen yahut itiraz edilen iman ve İslâm hakikatlarına dair her türlü izahı da ekleyebilirsiniz. Ve bu denilenlerin ispatı için 6000 sayfayı bulan Risale-i Nur’u mütalaa edebilirsiniz.

3 Mayıs 2009 Pazar

İslâm Büyüklerinden Özlü Sözler

ACELE
İki şey, aklı ve tedbiri bozar; biri acele etmek, diğeri de olmayacak şeyi istemek. (Hz. Ali)
Acele her işte kötüdür. Yalnız şer ve kötülüğün defedilmesinde değil. (Hz. Ali)
Acele şeytan işidir. Ama beş yerde öyle değildir; Misafire yemek yedirmekte, namazı vaktinde kılmakta, tövbe etmekte, kız evlâdı evlendirmekte, ölüyü defnetmekte. (Hâtem-i Esam)

ADALET
Kılıcın yapamadığını adalet yapar. (Kanuni Sultan Süleyman)

AHLÂK
Güzel ahlâk, suyun kiri yok ettiği gibi kusuru yok eder. (Hz. Ali)

AHMAK-AHMAKLIK
Aptallığın en büyüğü, övmede ve yermede aşırılığa kaçmaktır.
İki şey ahmaklığa dalâlet eder: Hiç bir sebep yokken gülmek; sormadan haber vermek. (Malik bin Dinar)
Ahmağı tanımakta en kesin ölçü, onun Allah'a inanıp inanmadığıdır. Böylelerinin deneysel bilgileri, marifetleri hiçbir değer ifade etmez. (İmam Rabbani)
İlim cehaleti kaldırır, fakat ahmaklığa birşey yapamaz. (A.Arvasi)

AKIL
Bir adamın aklının derecesini soru sormasından anlarım. (Hz. Ömer)
Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edeb gibi miraz, ilim gibi şeref olmaz. (Hz. Ali)
Akıl kemal bulunca boş sözler zeval bulur (yok olur.) (Hz. Ali)
En büyük servet akıldır. (Hz. Ali)
Dünyalığı artınca sevinenler, hergün eksilmekte olan ömrüne üzülmeyenler arasında aklı noksan olmayan yoktur. (Ebû'd-Derda)
Akıllı olan üç kimseyi hafife almaz; Alimleri, hükümdarları, dostları. Alimleri hafife alanın ahireti gider, sultanları hafife alanın dünyası gider, dostlarına mürüvveti olmayanın dostluğu gider. (Abdullah b. Mübarek)
Akıl yeryüzünden kalksa bile hiç kimse akılsız olduğuna inanmaz. (Sâdi Şîrâzî)
İki şey akıl hafifliğini gösterir: Konuşacak yerde susmak, susacak yerde konuşmak. (Sâdi Şîrâzî)

ALAY ETMEK
Şirkten sonra en büyük günah, insanlarla eğlenip alay etmektir. (Vehb ibni Münebbih)

ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK (TEVÂZU)
İbâdetlerin en faziletlisi tevazudur. (Hz. Aişe)
Her kim kendisini kıymetli bilirse onun tevâzûdan nasibi yoktur. (Mâlik b. Dinar)
Tevâzu yaptığın güzel işlere bakıp kendini beğenmemen ve şımarmamandır. (Ebû Süleyman Dârânî)
Tevâzu kimden olursa olsun hakkı (doğruyu, gerçeği) kabul etmendir. (Fudayl b. İyad)
İnsanoğlu topraktan yaratılmıştır, eğer toprak gibi alçakgönüllü olmazsa insan değildir. (Sâdî)
Tevâzu ne dünyada ne de ahirette hiç kimseyi kendine muhtaç görmemendir. (Hamdun Kassar)
Her türlü iyilik bir evde toplanmış ve onun anahtarı tevâzu olmuştur. Her türlü kötülük bir evde toplanmış ve onun anahtarı kibir olmuştur. (Yusun bin Hüseyin)

ALLAH'I SEVMEK
Ey kişi, kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey olmadığı zaman bil ki çok zenginsin. (İbni Vefa)
Bir kimse Allah'ı seviyor, O'na itaat ediyorsa sen de onu sevmek zorundasın. Çünkü iyi kimseyi seven Allah'ı sevmiş olur. (Ebû Said Hasan Basri)

ALLAH İÇİN SEVMEK
Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceleri ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem, fakat gönlümde Allah'a itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı bir nefret duymasam, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem. (Abdullah bin Ömer)

ALLAH KORKUSU
Allah korkusuyla dökülen gözyaşları, ariflerin ibadetleridir. (Hz. Ali)
Vezir, padişahtan korktuğu kadar Allah'tan korksaydı melek olurdu. (Sâdi)
Kıyamet günü her göz ağlayacaktır. Ancak Allah Teâlâ'nın haram kıldıklarına bakmayan, Allah için uykusuz kalan, Allah korkusundan ağlayan gözler, ağlamayacaktır. (Safvan bin Süleyman)

ALLAH KATINDA İYİ OLMAK
Alla Teâlâ'nın senin hakkındaki bilgisi, insanların senin hakkındaki bilgisinden daha iyi olmalı. Bunun için yalnız olduğun zaman hal ve hareketine, insan içinde olduğundan daha çok dikkat etmelisin. (Hamdun Kassar)

ANA-BABAYA HÜRMET
Sen, babanın hakkına riayet edersen, oğlun da senin hakkına riayet eder. (Hz. Ali)

ARKADAŞ
En büyük belalardan biri, anlaşamadığın halde ayrılma imkanın olmayan arkadaştır. (Muhammed er-Rasibi)
Komşusu, akrabası ve arkadaşı tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir. (Hz. Ömer)
Aralarında yaşayabileceğin samimi arkadaşlar edin; çünkü onlar iyi günlerde gönül şenliği, kötü günlerde yardımcıdırlar. (Hz. Ömer)
Dünyada arsız kimseyle arkadaş olmak, ahirette insanı mahcub eder. (İmam Şafii)
Ufak bir yanlış hareketinle üzülecek, darılacak kimseye çok güvenme. (İmam Şafii)

BAĞIŞLAMAK
Zalimleri bağışlamak yoksullara cefadır. (Sâdî)

BAHTİYARLIK
Allah'a itaat etmek, fakat reddedilmekten korkmak bahtiyarlık alameti; Allah'a asi olmak ama O'nun katında makbul olmayı ummak bedbahtlık alametidir. (Ebû Osman Nisaburi)

BEDBAHTLIK
Bir kimsesinin bedbaht olmasının alameti (işareti, belirtisi) üçtür: 1- Kendisini ilim verilip amelden mahrum bırakılması, 2- Amel verilip ihlâstan mahrum bırakılması, 3- Allah dostları ile sohbete nail olup onlara hürmetten mahrum olması. (Muhammed bin Fadl Belhi)
Altı şey cehaled ve bedbahtlık eseridir: 1- Sebepsiz yere kızmak, 2- Gereksiz ve faydasız konuşmak, 3- Sırrını ifşa etmek, 4- Herkese güvenmek, 5- Dostunu düşmanını ayıramamak, 6- Yersiz ve zamansız nasihatte bulunmak. (Muhammed bin Mansur et-Tûsî)
Beş şey bedbahtlık nişanıdır: Gönül katılığı; göz yaşarmazlığı; hayasızlık; dünya sevgisi; dünya için uzun endişe. (Malik bin Dinar)

BİLGİ-BİLGİN (İLİM-ÂLİM)
Bilgi zenginlikten üstündür. Çünkü zenginliği sen korursun, bilgi ise seni korur. (Hz. Ali)
İlim adamları için yokluk içinde yaşadığı halde kanaat sahibi olmaktan daha değerli bir ziynet yoktur. (İmam Şafii)
Kötülükten kaçmayan bilgin, ışık tutan bir kördür, başkalarına doğru yolu gösterir, ama kendisi göremez. (Sâdî)
İlim bir avdır, onun kösteği yazmaktır. (Safiyyü'l-Hılli)
Biz, ilmi yazmayan kişiyi, ilmi bilen kişi olarak kabul etmezdik. (Muaviye bin Kurre)
İlim öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim geçmeyen para gibidir. (İmam Şafii)
İlmin de ehli vadır. Onun ehlinden başkasına verirsen ziyan etmiş, ehline vermezsen ihanet etmiş olursun. (Süfyan bin Uyeyne)
En güvendiğim sağlam amelim (çabam) ilmi yaymak için yaptığım çalışmadır. (Ata bin Meysene)
Önce yol bil, sonra yol göster. Yolu görememişsen mürşitlik davasını bırak. (Nâsır-ı Hüsrev)
İlmi ile amel etmeyen âlim, başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olan iğne gibidir. (İmam Gazalî)

BİRLİK (TOPLULUK, CEMAAT)
Halkın içinden kaçmak marifet değildir. Asıl marifet halkın içinde iken kendi içine dönebilmektir. (Ebû Bekir Şibli)

BORÇ
Borcunu azaltırsan hür yaşarsın, günahlarını azaltırsan rahat ölürsün. (Hz. Ömer)

BÜYÜKLENME (KİBİR)
Öğünmeyiniz! Hem topraktan yaratılmış hem de toprağa dönünce kendisini kurtların yiyeceği insanın övünmesi neye yarar! (Hz. Ebû Bekir)
Hurma ağacına bakınız. Başı dik olduğu için Allah ona meyvelerini nasıl taşıtıyor. Kabak, kavun, karpuz gibi bitkiler ise yüzünü ve dallarını yere koyduğu için Allah onların meyvelerinin yükünü toprağa taşıtıyor. (Ahmed er-Rufai)
Dindarsan kendini beğenmişliği bırak, kendini görmezsen Allah'ı görürsün. (Nasr-ı Hüsrev)
Allah'a karşı isyan bayrağını çektiren günahların başında kibir gelir. (Avn İbn-i Abdullah)
Bir günah ki kaynağı şehvettir, affa mazhar olacağı umulur; ama bir günah ki kibirden kaynaklanır onun için mağfiret umulmamalıdır. (Seriyyü's-Sakati)
Bir kimsede kibir varsa bu, söz söylerken soğan gibi kokar. (Mevlânâ)
Dağları iğneyle kazmak, kalbden kibri söküp atmaya nazaran daha kolaydır. (Ebû Haşim Sofi)
İsyanda olanların mahçup hali, benim için ibadette olanların mağrur halinden daha sevimlidir. (Yahya Vâiz)
Kişinin kendini beğenmesi, aklının zayıf olduğuna dalalet eder. (Hz. Ali)
Bir Müslümanı küçük gördüğün zaman karşılığında iman ve irfan duygusunun azalışını görürsün. (Ebû Bekir bin Hamid Tirmizi)

CÂHİL-CÂHİLLİK
Câhilin yüz faydası bir zararını karşılamaz. (Nâsır-ı Hüsrev)
Akraban da olsa câhille ilgini kes. Çünkü vereceği sıkıntı, sağlayacağı huzurdan fazla olur. (Nâsır-ı Hüsrev)
Rızık, bilgi ile artsaydı câhilden zor geçinen olmazdı. (Sâdî)
Âlim, ölse de yaşar; câhil yaşarken ölüdür. (Hz. Ali)
İnsanların en câhili, ahiretini başkasının dünyası için satandır. (Hz. Ömer)

CİMRİLİK
Cimri insan dünyada fakirler gibi yaşar, ahirette zenginler gibi sorguya çekilir. (Hz. Ali)
Kıyamette bir devenin iğne deliğinden geçmesi, cimri bir zenginin cennete girmesinden daha kolaydır. (Vehb ibn-i Münebbih)
İnsanların malca en cimrisi, namusca en cömertidir. Yani malına kıymaması, namusunun ayak altı olmasına sebep olur. (İbn-i Mu'tez)

CÖMERTLİK
Cömertliğin aslı, kendi malından verip, başkasının malını korumaktır. (Hz. Ali)
Bir kimsenin Allah'ı sevmesinin belirtisi üçtür: Deniz gibi cömertlik, güneş gibi şefkat, yer gibi tevazu. (Bâyezid Bistâmi)
Amellerin (güzel işlerin) şahı üçtür: Mal az olduğunda da cömert olmak. Yalnızken de Allah'tan korkup haramdan sakınmak. Kendisinden korkulan veya bir şey umulan kimsenin huzurunda da doğruyu söyleyebilmek. (Bişr-i Hafi)
Sıkışık zamanında imdadına koşacak kimse isteyen, bolluk içindeyken cömert olmalıdır. (Şeyh Sâdî)
En hayırlı cömertlik, ihtiyaç sahibini arayıp ona vermektir. (Ebû Süleyman Dârânî)
Allah'a giden yolun köprüsü, malını O'nun uğruna saçmaktır. (Şems-i Tebrîzî)

ÇALIŞMAK-KAZANMAK
Herhangi bir kimseyi ne dünyasının ne de âhiretinin emrinde çalışır olarak görmezsem ondan nefret ederim. (ibn-i Mes'ud)
Çalışmak en hayırlı maldır. (Hz. Ömer)
Hazine, eziyet çekene, çalışıp çaba gösterene gözükür. (Mevlânâ)
Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar; tenbeller ise kendilerini kötülükten kurtaramazlar. (Hz. Ali)
Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, Dostunun yüz karası düşmanının maskarası. (Mehmed Akif)

ÇOK KONUŞMAK
Üç şey kalbi öldürür: Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak. (Fudayl bin İyaz)
İnsanları iki şey mahveder: Fazla mal toplama hırsı ve çok konuşmak. (İbrahim en-Nehâi)

ÇOK YEMEK
Üç şey kalbi katılaştırır: Çok yemek, çok konuşmak, çok uyumak. (Mâlik bin Dinar)
Herşeyin bir helâk (bozulma, yok olma) sebebi vardır, kalb nurunun helâk sebebi tokluktur. Her şeyin bir pası vardır, kalb nurunun pası tokluktur. (Ebû Süleyman Dârânî)
Yemin ederim ki ağzıma koyduğum her lokmanın benim en büyük düşmanım olduğunu daima düşünmüşümdür. (Yezid bin Şüreyk et-Teymi)

DERVİŞ - DERVİŞLİK
Dervişlik, elenmiş ve üzerine su dökülmüş toprağa benzer, böyle toprak ne basanın ayağını incitir ne de üzerine toz kondurur. Derviş de böyle kimseyi incitmez. (M. Alauddin Âbizî)
Dervişlik herkesin yükünü çekmek, fakat kimseye kendi yükünü çektirmemektir. (Ubeydullah Taşkendî)

DİLİ KORUMAK (DİLİ TUTMAK) SUSMAK
Bilirken susmakta, bilmezken söylemekte olduğu gibi hayır yoktur. (Hz. Ali)
Dil bedenin denge organıdır. Dil doğru olursa diğer organlar da doğru olur. (Hz. Ali)
Ayıplarını örtmek ve nefsini selamete ulaştırmak istersen az söyle çok dinle. (Hz. Ali)
Dil yırtıcı bir hayvana benzer, ipini biraz gevşetin, ısırır. (Hz. Ali)
İnsanın kadere dili altında saklıdır. (Hz. Ali)
Her kötülükten uzak kalmanın yolu dilini tutmaktır. (Hz. Ali)
Sükut, insanın en nefis elbisesidir. (Hz. Ömer)
Rahat ve huzur on kısım ise, dokusu susmaktır. (Hz. Ömer)
İnsan, ayağını bastığı yerden çok diline dikkat etmelidir. (Ebû Hâzım Mekki)
İnsan kalbi bir sandıktır; dudaklar, onun kilidi, dil ise anahtarıdır. İnsana o anahtarı iyi muhafaza etmek düşer. (Ömer İbn-i Abdülaziz)
Dilini tutmayı alışkanlık haline getiren güven içinde yaşar. (Feridüddin Attar)
Nefsi en iyi şu dört şey terbiye eder: Susmak, açlık, yalnızlık, uykusuzluk. (Feridüddin Attar)
Dilsiz, dilini tutmayan dilliden çok üstündür. (Sâdî)
Dili korumak, altını ve gümüşü korumaktan daha zordur. (Muhammed ibn-i Vasi)
Sıkıntıdan kurtulmak istiyorsan dünyaya meyletmeyi bırak, özür dilemekten kurtulmak istiyorsan diline hakim ol. (Mansur bin Ammar)

DOĞRU-DOĞRULUK
Ya Rabbi! Doğruyu doğru olarak bize göster ve ona uymak için kuvvet ve kudret ver. (Hz. Ebû Bekir)
Başkalarının düzeltmek için önce kendinizi düzeltiniz. (Hz. Ömer)
Bir doğruyu savunurken ona önce kendimiz inanmalıyız. (Hz. Ali)
Mertlik, açıkta yapılmasından utanılacak bir şeyi gizli olarak da yapmamaktır. (Nuşirevân-ı Âdil)
Şüpheli bir dirhemi geri vermek, bin dirhem sadaka vermekten daha üstündür. (Abdullah ibn-i Mübarek)
Doğruluk, kalbin konuşmasıdır, yani kendisinde olanı söylemesidir. (Ebûlhasen Harakani)

DOĞRU SÖZ
Bana dünyadan üç şey sevimli oldu: Geceleri namaz kılmak, hastaları ziyaret etmek, sözün doğrusunu söylemek. (Hz. Hasan)
Doğru söylediği için zincire vurulmak, yalan söyleyerek zincirden kurtulmaktan iyidir. (Sâdî)
Zalim bir idarecinin yanında doğruyu söylemekten daha üstün bir sadaka yoktur. (Meymun İbn-i Mihran)

DOST-DOSTLUK
İnsanın üç dostu vardır: 1. Şahsi dostu, 2. Dostunun dostu, 3. Düşmanının düşmanı. (Hz. Ali)
Herşeyin hayırlısı yenisidir; fakat dostun hayırlısı eski olandır. (Hz. Ali)
Birçok kimseye dostluk gösterdim, onlardan bir karşılık görmedim, yine de dostluktan vazgeçmedim. (Hz. Ali)
Hakiki dost, sıkıntı zamanında imdada yetişendir. (Hz. Ali)
Dostların kalbini kırmakla düşmanların arzularına hizmet etmiş olursun. (Hz. Ali)
Dostlarla yapılan sohbetle boy ölçüşecek bir güzel davranış daha yoktur. Onların ayrılığı kadar da keder veren birşey yoktur. (İmam Şafii)
Bizde bu aleme hiç meyil kalmamıştır. Dostların gelip bizi bulamayınca gönülleri kırık dönmeleri tek üzüntümüzdür. (Alaeddin Attar)
Zamanımız insanlarının dostluğu çarşı yemeği gibi, rengi ve görünüşü güzel, fakat tadında iş yok. (Mâlik bin Dinar)
Halini iki kişiden gizleme: Uzman doktordan, gerçek dosttan. (Feridüddin Attar)
Ayıpsız dost arayan dostsuz kalır. (Mevlânâ)
Çiçeksiz bahçenin zevki olmadığı gibi dostsuz hayatın da zevki olmaz. (Nâsır-ı Husrev)
Biriyle dostluk kurmak iyi bir şey, bu dostluğu sonuna kadar bağlı kalmak büyük bir iştir. (Nâsır-ı Husrev)
Akıllı ve içindeki düğümleri çözen bir dosta sahip olan kimse ne bahtiyardır. (Nâsır-ı Husrev)
Senin dindarlığını arttıran dost, her karşılaştığında avucuna bir altın koyan dosttan daha hayırlıdır. (Bilal İbn-i Sa'd)

DUA
Yedi şeyde hayır yoktur: Huşu olmayan namazda, lüzumsuz şeylerden kaçınılmadan tutulan oruçta, düzgün telaffuz etmeden, acele ile Kur'an okumakta, günahlara engel olmayan ibadette, cömertlik bulunmayan malda, samimiyet bulunmayan dostlukta, ihlâs olmayan duada. (Hz. Ali)
Dualar kabul olacak, hemen dua ediniz dense, ben duayı kendim için değil, devlet büyükleri için yapardım. Çünkü benim iyiliğimle halk pek birşey kazanmaz. Ama idare edenlerin iyi olmaları ile Müslümanlar çok şey kazanır. (Fudayl bin İyaz)
Dua yapmaktan mahrum olmam, benim için duama icabet edilmesinden çok daha zordur. (Ebû Hazım Mekki)
Duada mübalağa etmek rızanın şartı değildir. (Davud Kassar)

DÜNYA
Dünyaya az meylet, rahat yaşarsın.
Allah, dinini düzelten kişinin dünyasını da düzeltir. (Hz. Ali)
Dünya yılan gibidir, cildi yumuşak fakat zehiri öldürücüdür. Hoşuna giden şeylerden uzaklaş ki sana yaklaşmasın. (Hz. Ali)
İnsanlar dünya işlerinde hırs içinde ve tedbir peşisusunda akıl ve kuvvete göre pay alamazlar. Nice büyük insanlar vardır ki dünya onlara gülmez. Eğer kuvvet ve zorbalıkla dünya ele geçseydi, kartallar serçe kuşlarına rızık bırakmazlardı. (Hz. Ali)
"Dünya sizi aldatmasın!" Bunu kim söylüyor? Cenab-ı Hakk söylüyor. Dünyayı onu yaratandan daha iyi bilen olur mu? O halde dünyadan sakının. (Hasan Basrî)
Ademoğlunun canı dünyadan ancak üç hasretle çıkıyor: Derlediğinden doyasıya yiyememek, emeline varamamak, yapacağı sefer için yeterli azık edinememek. (Hasan Basrî)
Sevgilinin sevmediğini sevmek, sevgi alâmeti değildir. Rabbimiz dünyayı kötüledi, biz ise onu övmekle meşgulüz. (İbrahim Edhem)
Nasıl ki beden hastalandığı zaman yeme, içme, uyku ve istirahatten zevk almazsa, kalb de dünya hastalığına tutulunca vaz ve nasihatten zevk almaz. (Mâlik bin Dinar)
Dünya şehvetlerle donatılmış, âfetlerle kuşatılmıştır. Dünya malının helalinin hesabı, haramının azabı vardır. Dünyaya yakınlık ve ilginiz ona göre olsun. (İbn-i Semmak)
Dünyayı arayıp ahireti bulanı hiç görmedik. Ama ahireti arayıp dünyayı bulanı gördük. (Ebû Said Hasan Basrî)
Dünyanın az şeyini istemek, ahiretin çok şeyini kaybetmek demektir. (Ka'b el-Kurâzî)
Dostlar arasında ülfet ve bağlılığın kalkması, dünya sevgisi sebebiyledir. (Hamdun Kassar)
Ahireti isteyen, dünyasına zarar verir; dünyasını isteyen ahiretine zarar verir. Sen ebedi olan için fani olana zarar ver. (Amr bin Mürre)
Dünya üzerindekileri besler, büyütür, sonra onları yine kendi yer. (Ahmed er-Rufaî)
Akılsızlık alâmeti dörttür: Ahmağa fikir danışmak, cahile para vermek, dostların öğütlerini dinlememek, dünyadan ibret almamak. (Feridüddin Attar)

DÜŞMAN-DÜŞMANLIK
Akrabanın düşmanlığı ve dostların eziyeti yılan zehirinden daha acıdır. (Hz. Ali)
Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır. (Hz. Ali)
Açık kalb ile konuşan düşman, içinden pazarlıklı dosttan daha iyidir. (Hz. Ali)
Akıllı düşmanla istişare kabildir; fakat cahil dostun reyinden kaçınmalıdır. (Hz. Ali)
İki düşman arasında öyle konuş ki barıştıkları zaman utanmayasın. (Sâdî)
İnsanın, kusurlarını sayan düşmanlarından edeceği istifade, kendisini öven dostlarından edeceği istifadeden daha fazladır. (İmam Gazali)
Düşmanın senden emin olmadıkça kâmil (tam, olgun) bir kişi olamazsın. (Bişr-i Hafi)
Bir kişinin düşmanlığına karşılık, bin kişinin dostluğu verilse dahi alma. (Ebû Said Hasan Basrî)

EDEB
Edeb, haddini bilmektir. (Hz. Ali)
Himayen altındakilere iyilik yapmak istersen onlara edeb öğret. (Hz. Ali)
Babaların evlatlarına bıraktıkları servetin en hayırlısı edebtir. (Hz. Ali)
Her kim edepten mahrum kaldı, cümle hayırlardan mahrum kaldı. (İbn Atâ)
Aslında insanla hayvan arasındaki fark da edebdir. Bütün Kur'an'ın manası ayet ayet edebten ibarettir. (Mevlânâ)

EHLİYET
Bir inasın layık olmadığı yere koymak zülumdur. (Hz. Ali)

EŞİTLİK
İnsanların evveli bir damla su, sonu ise toprak olmaktır. Asıllarındaki bir şeyle övünenler ancak su ve toprakla övünmektedirler. (Hz. Ali)

GAFLET-GÂFİL
Üç haslet ibadet etmekten daha değerlidir: Gaflet uykusundan uyanmak; nefse dilediğini vermemek; Allah korkusundan ağlamak. (Ebû Bekir Kettânî)
Avam (halk tabakası) için günahtan kaçmak nasıl vacip ise, havas (münevver tabaka) için de gafletten kaçmak öyle vaciptir. (Ebû Yezid Burani)
Gafilin üç alameti vardır: çok yanılmak, çok eğlenmek, çok unutmak. (Vehb ibn-i Münebbih)

GIYBET (ARKADAN KONUŞMA, ÇEKİŞTİRME)
Allah'a yemin ederim ki, gıybet, müminin dinini ifsad (bozma) hususunda, cüzzamın bedeni ifsad etmesinden çok daha hızlıdır. (Hasan Basri)
Dört şeyi dört şeyden temizle: Dilini gıybetten, kalbini kıskançlıktan, mideni haram lokmadan, davranışlarını riyadan. (Feridüddin Attar)
Senin yanında başkasını çekiştiren, seni de başkasının yanında çekiştirir. (İmam Şafii)

GÖNÜL (KALB)
Kalbler, içi boş kablara benzer, hayırlı olanı hayırla dolu olandır. (Hz. Ali)
Kalb kör olduktan sonra gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur. (Hz. Ali)
Topraktan biten güller solar gider, gönülden biten güller ise devamlıdır. (Mevlânâ)
Kendisinden başkasından boş olmak şartıyla Allah katında en makbul organ kalbdir. (İmam Gazali)

GÜLMEK
Çok gülenin heybeti azalır, çok konuşan çok yanılır, böylelerinin hayâsı gider. (Hz. Ömer)

GÜNAH-GÜNAHKÂR
Günahtan sakınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır. (Hz. Ömer)
Kötü yolları öğrenmemen için günahkarlarla sohbet etme. (Hz. Ömer)
Günahtan korkmayan ile düşüp kalkmak, kıyamet gününde insana utanç olur. (İmam Şafii)
Sahibine üzüntü veren günah, sahibine gurur veren ibadetten hayırlıdır. (Ata-i İskenderi)
Günah işlediği zaman üzüntü değil sevinç duyanların hali, günah işlemekten daha beterdir. (Mansur bin Ammar)
Hayret ederim o kişiye ki, hastalık korkusuyla yemekten perhiz eder de, cehennem korkusuyla günahtan perhiz etmez. (Yahya bin Muaz)
Allah'tan korkan günahkar, ibadetine güvenen âbidden daha makbuldür. (Sâdî)
Nefse, günahtan kaçınmak ibadet yapmaktan daha zor gelir. Onun için günahtan kaçınmak daha sevaptır. (İmam Rabbânî)
İşlenen günahların kokusu olsaydı, günahlarımın kokusu yüzünden hiçbiriniz bana yaklaşmazdı. (Muhammed İbn-i Sirin)

HARAM
Biz, harama düşmek korkusuyla helâlin de onda dokuzunu terkederdik. (Hz. Ömer)
Her haram içki gibi sarhoşluk verseydi, hiç kimseyi ayık göremezdin. (Mevlânâ)
Haram para ile sadaka veren, hayır işleyen kimse, kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayana benzer. (Süfyan-ı Sevri)
Haram yiyenlerin yedi azası istese de, istemese de günah işler. Helâl yiyenlerin bütün bedeni ibadet eder. (Abdullah Tusteri)

HASET (KISKANMA)
Hasetçinin, senin sevindiğin zaman üzülmesi, intikam olarak sana yeter. (Hz. Ömer)
Kıskanç, vücutça sıhhatli görünse de, hasedin tesiriyle muzdarip ve hastadır. (Hz. Ali)
Ölümü çok hatırlayanda ne neş'e olur ne de haset. (Ebü'd-Derda)
Dört şeyden uzak durmalıdır: Haset, kibir, öfke ve kıskançlık. (Feridüddin Attar)

HATA (AYIP, KUSUR)
En büyük ayıp, başkalarında gördüğümüzde beğenmediğimiz bir ayıbın kendimizde bulunmasıdır. (Hz. Ömer)
Bir hata işlediğiniz zaman Allah'tan bağışlanma dileyiniz. Çünkü hatalar, insanlar yaratılmadan önce yaratılmıştır. Bütün tehlike hatada ısrardadır. (Ebû Abdullah Câfer-i Sâdık)
Ey Ademoğlu! Sen imanın hakikatını ancak, sende bulunan bir ayıptan dolayı halkı ayıplamayı terkettikten sonra elde edebilirsin. (Hasan Basri)
Sofiliğin şartı insanların kusurlarını görmemektir. (Ahmed er-Rufai)
Daima başkalarının kusurlarını gören, bir gün rüsvaylık içinde ağzını açamaz olur. (Feridüddin Attar)
Herkesi kusurları ilk anan bir kimsenin senden de teşekkürle söz edeceğini sanma. (Sâdî)

HAYÂ (UTANMA)
Utanması olmayanın kalbi ölür. (Hz. Ömer)
Kulun nefsini tanımamasının alameti haya ve Allah korkusu azlığıdır. (Ahmed bin Âsım el-Antâki)

HELÂL
Allah Teâlâ'ya itaat etmek bir hazineye benzer. Bu hazinenin anahtarı dua, bu anahtarın dişleri de helâl lokmadır. (Yahya bin Muaz)
İmanın hakikatine kavuşmak için dört şey lazımdır: Bütün farzları edeble yapmak; helâl yemek; görünen ve görünmeyen haramlardan sakınmak ve bunlara ölünceye kadar devam etmektir. (Abdullah Tüsteri)

HOŞGÖRÜ (MÜSAMAHA)
Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü; Yaradılmışı hoşgördük, yaradandan ötürü. (Yunus Emre)

HÜSN-İ ZAN (İYİ ZAN, İYİYE YORMA)
Gerçek anlaşılıncaya kadar Müslüman kardeşinin yaptıklarını iyiye yor. (Hz. Ömer)
Bir din kardeşine ait sevmediğin bir iş duyarsan birden yetmişe kadar özür kapısı araştır. Bulamazsan, belki benim anlayamadığım bir özrü vardır de ve kapa. (Ebû Abdullah Cafir-i Sâdık)
Bir mümin hakkında iyi düşünceler besleyip de yanılmak, kötü zanda bulunup da isabet etmekten daha hayırlıdır. (İmam Gazali)

İBADET
İlimsiz yapılan ibadette, anlayış vermeyen ilimde, tefekküre götürmeyen Kur'an okumada hayır yoktur. (Hz. Ali)
Arzularınla arana demirden bir duvar koymadıkça, ibadetin ve kulluğun tadına varamazsın. (Bişr-i Hafi)
Vakit çok kıymetlidir. Ancak kıymetli şeyler için kullanılması gerekir. İşlerin en kıymetlisi ise Allah'a ibadet etmektir. (İmam Rabbani)
İnsanlar genellikle iki sebebten helâk olurlar: 1- Farzların vaktini geçirerek nafile ibadetlere dalmak, 2- İbadetleri kalb ile birlikte değil de sadece organlarla yapmak. (Muhammed Ebû Verd)
İbadetlerin en makbulü, gizliliğine en çok riayet edilendir. (Tavus bin Keysan)
İbadet eden kimse, yaptığı ibadete bakar da kendini bir din kardeşinden üstün görmeye kalkarsa yaptığı ibadet hiç olur. (Süyfan-ı Sevri)

İHLÂS
İhlâs, güzel bir iş yaptığında onun konuşulmasından hoşlanmaman, o güzel işinden dolayı övgü beklememendir. (Ahmed ibn-i Asım el-Antaki)
İhlâs, amel eden kişinin amelinin kabul edilmesine vesile olan şeydir. (Ebû Hayır Nessâc)
Bir şeyin zıddı bilinmez ise kendi de bilinmez. İhlâs da, zıddı olan riyayı tanıyıp onu terketmekle bilinebilir. (Ebû Osman Mağribi)
Her kim ihlâsla bir amel işlese de sonradan onunla övünse, o kimse bu kabul olunmuş ameli iyilik divanından siler, riya divanına yazar. (Süfyan-ı Sevri)
Her kim güzel bir ameli halk görmesin diye terkederse riyadır; halk görsün diye işlerse şirktir; ikisini de terk eder ise ihlâstır. (Malik bin Dinar)

İMAN
İman, Yüce Allah'ın gayba ait bildirdiği her şeyi nefsin tasdik etmesidir. (Muhammed ibn-i Hafif)
İman çıplaktır, onun elbisesi takva, süsü haya, sermayesi ilimdir. (Ebû Hüreyre)
İnsanlar kainatta bulunan şeylere bakıp görmekle değil, bunları yaratan Yüce Zatı düşünmekle huzur duyabilir (Ebû Huseyin Nuri)

İNSAN
Gerçeği, insanların ölçüleri ile değil; insanları gerçeğin ölçüsü ile tanı. (Hz. Ali)
İnsan ile insan arasında fark vardır. Bir de mirden hem nal, hem de kılıç yapılır. (Nizami)
Dünya bir ağaca benzer, biz insanlar bu ağaçta yarı ham, yarı olgun meyveler gibiyiz. (Mevlânâ)

İSRAF (SAVURGANLIK)
Birkaç günlük bir nafakayı bir günde harcayan ev halkına ben buğzederim. (Hz. Ebû Bekir)
Müsrif adam üç yanlışı tekrarlar: Kendine lazım olmayanı alır, kendine ait olmayanı giyer, kendine layık olmayanı yer. (Vehb ibn-i Münebbih)

İSTİŞÂRE (DANIŞMA)
Danışmayı terk eden doğru yolu bulamaz. (Hz. Ali)

İŞ, İŞÇİ
Bir iş bir kere geri kalırsa hiçbir vakit ilerlemez. (Hz. Ömer)
En bedbaht, en muzdarip kimse, yapacak bir işi olmayan kimsedir. (Bediüzzaman)

İYİLİK
Her şeyin bir şerefi vardır, iyiliğin şerefi de çabuk yapılmasındandır. (Hz. Ömer)
İyilik ediniz, onun karşılığında kötülük göreceğinizi hiç aklınıza getirmeyiniz. (Hz. Ali)
İyilik, sana kötülkü edene iyilik etmendir. İyiliğe karşı iyilik etmek, satın aldığın bir şeyin parasını vermeye benzer. (Süfyan-ı Servri)
Bir kul, iyiliği dolayısıyla yeryüzünde övülürse, gökyüzünde de övülür. (Ka'ab el-Ahbar)

KANAAT
Ne kadar yoksul ve aç olursa olsun kanaat sahibi zengindir. (Hz. Ali)
Rızkın ne ise ona kavuşursun, hiç üzülme. Kul kanaat sahibi olduğu zaman hürdür. Hırsa kapıldığında köle olur. Kalbinden tamahı çıkar ki ayalarındaki zincir çözülsün. (Ahmed er-Rufâî)
Hırsını satarak onun parası ile kanaat satın alan kimse, izzet ve şerefle zafere ulaşır. (Ebû Bekir Kettânî)
Kanaat etmekten hiç kimse ölmedi, hırs da hiç kimseyi zengin etmedi. (Mevlânâ)
Üç haslet evliya sıfatıdır: Allah'a tevekkül, Allah'tan başkasından birşey beklememek, kanaat etmek. (Yahya ibn-i Muaz)
Allah beş şeyi beş yere yerleştirmiştir: İzzeti, ibadet ve itaate; zilleti, günaha; heybeti, geceleyin kalkmaya; hikmeti, boş karına; zenginliği de kanaate. (Kuşeyri)

KARDEŞ-KARDEŞLİK
İçinde bulunduğu meşguliyet seni arayıp bulmasına engel olan, fakat kalbinde sevgini taşıyan kimse senin din kardeşin sayılır. (Mâlik bin Dînar)
Üç durumda din kardeşinizi yalnız bırakmayınız: Hastalandıklarında ziyaret ediniz, meşguliyetlerinde yardım ediniz, unuttuklarında hatırlatınız. (Ata ibn-i Meysere el-Horasânî)
Kendisine minnet etmeğe mecbur olduğun kimse senin kardeşin değildir. (İmam Şafi'î)

KOMŞU-KOMŞULUK
Komşusu, arkadaşı ve akrabası tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir. (Hz. Ömer)
İyi komşuluk, sadece komşuya eziyet etmemek değil, onun verdiği eziyete de katlanmaktır. (Hasan Basri)

KÖTÜ-KÖTÜLÜK
Kötülüklerini herkesin görmesinden çekinmeyen kimse insanların en şerlisidir. (Hz. Ali)
Bir müslüman kardeşine yapacağın en büyük kötülük, kızdığın zaman hayırlı işleri gizlemen, şerli yönünü anlatmamandır. (Muhammed ibn-i Sirin)

KUR'ÂN-I KERİM
Manevi lezzeti üç şeyde arayın: Namazda, zikirde ve Kur'an okumakta. Bulunsanız ne âlâ! Bulamazsanız kalbiniz hasta demektir. (Hasan Basri)

MAL-MÜLK (PARA, SERVET)
Mal (servet) hasislerde, silah korkaklarda, otorite (yetki) zayıflarda olursa işler bozulur. (Hz. Ebû Bekir)
İnsanları iki şey mahveder: Mal toplama hırsı ve çok konuşmak. (İbrahim en-Nehai)

MERHAMET
Her kim ki, kendisinde Allah'ın yarattıklarına karşı merhamet yoktur, o kimse Hak ehlinin yükseldiği makama yükselemez. (İbrahim Düssuki)
Hiçbir din yolcusu, bütün insanları sevinceye, onlara şefkat besleyinceye, görünen ayıplarını örtünceye kadar olgunluğa ulaşamaz. (İbrahim Düssuki)

MÜSLÜMAN-MÜSLÜMANLIK
Eğer biz İslâm'ın bir üstün değerler sistemi olduğunu Müslüman olmayanlara anlatmak istiyorsak, onlara, her şeyden önce bizim İslâm'ı temsil etmediğimizi söylemek zorundayız. (Muhammed İkbal)

NASİHAT (ÖĞÜT)
Nasihat dünyanın en pahalı mücevheri kadar değerli olduğu halde ekseriya pek ucuza satılır. (Hz. Ali)
Dil ile öğüt verene değil, davranışları ile örnek olana uymalıdır. (Muhammed ibn-i Hafif)

NEFİS ve NEFSİ TERBİYE
Tasavvuf yolunda bulunan kişinin yapacağı ve dikkat edeceği en mühim şey nefsini hesaba çekmektir. (Ebû Osman Mağribi)
En büyük nimet nefsin arzularından kurtulmaktır. Çünkü nefis kişi ile Allah arasında bulunan perdelerin en büyüğüdür. (Ebû Bekir Temestani)
Bütün Kur'an nefislerin kötülüklerini bildirmek ve açıklamaktan ibarettir. (Mevlânâ)
Nefis bir katırdır, amel (ibadet ve taat) da onun yüküdür. (Vehb ibn-i Münebbih)
Nefsini zelil kılan kimseyi Yüce Allah aziz kılar ve o kişinin derecesini yükseltir. Nefsini beğenen kişiyi de Allah zelil ve hakir kılar. (Ebû Hasan Buşenci)
Nefsi en iyi şu dört şey terbiye eder: Susmak, açlık, yalnızlık ve uykusuzluk. (Feriduddin Attar)
İnsanların en zayıfı, nefsani arzularından el çekmede aciz kalandır. En güçlüsü de, bu arzuları terketmeye güç yetirendir. (Davud Kassar)
Salih bir kişi için en kötü şey nefsine kolaylık göstermektir. (Muhammed ibni Hafif)
Nefsinden gördüğü şeyleri iyi sanan ayıplarını göremez. Ancak nefsinin ayıplarını arayan, ondan gelen şeyleri elekten geçiren kendi kusurlarını bulur ve görür. (Hayır Nisaburi)
Bir kimse nefsini terbiye etmekten acizse, başkasına edeb öğretmek işinde daha acizdir. (Seriyy'üs-Sakati)
Nefsimi elimde tutabilseydim parça parça doğrar hayvanların önüne yem olarak atardım. (Süleyman ibn-i Mihran)
Nefis, üç köşeli bir dikendir; ne türlü koysan batar. (Mevlânâ)
İyilikte her düşmanı dost edinebilirsin, oysa nefsin ona iyilik ettikçe düşmanlığını arttırır. (Sâdî)

NİYET
Nice küçük amel (iyilik ve ibadet) vardır ki niyet onu büyük yapar; nice büyük amel vardır ki niyet onu küçük yapar. (Abdullah ibn-i Mübarek)

ÖFKE
Öfke, düşünceyi, muhakemeyi, hafızayı bulandıran en kötü çamurdur. (Atiye Keskin)
Bir kimsenin cimrilik adeti ile öfke duygusu körelmedikçe muttakiler sınıfına geçemez. (Abdullah el-Müzeni)
Öfkenin aşırısı, kişiyi özür dilemek küçüklüğüne iter. (Amr bin As)

ÖLÜM
Kabre hazırlıksız giren, denize kayıksız açılmış gibidir. (Hz. Ebû Bekir)
Ölmek felaket değildir, öldükten sonra başa gelecekleri bilmemek felakettir. (İmam Rabbani)
Üç şey kalbin paslanmış olmasının alametidir: 1. Allah'a ibadetten zevk almamak, 2. Günaha düşmekten korkmamak, 3. Ölümden ibret almayıp dünyaya daha çok bağlanmak. (İbrahim Edhem)
Ey insanlar! Ölünce peşinizden size ağlanmadan önce, siz kendinize, kendi halinize ağlayın. (Abdülkadir Geylâni)
Ölümü hatırlamak kalbi temizler, insanı dünyaya ve dünyadakilere bağlanmak felaketinden kurtarır. (Abdülkadir Geylâni)
Ölüm büyük bir olaydır, büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu bilmiyorlar. (İmam Gazali)
İki şeyi asla unutma: Allah'ı ve ölümü; İki şeyi de unut: Yaptığın iyiliği, gördüğün kötülüğü. (Lokman Hekim)
Sizi mezarda takip etmeyecek olan her şeyle alakanızı kesiniz. (Mevlânâ Alâuddin)

ÖMÜR
Ömrünü faydasız ve boş şeylerle geçiren, tarlaya tohum etmek vaktini kaçırır, hasat zamanı geldiğinde pişman olur. (Hz. Ebû Bekir)

RIZIK
Rızkın Allah Teâlâ'dan olduğuna inanan kimse, zengin olunca sevinmez, fakirleşince üzülmez. (Hâtem-i Esam)

RİYA (GÖSTERİŞ) - RİYÂKAR
Bir kimse yaptığı hayırların ve iyi işlerin bilinmesinden ve konuşulmasından hoşlanıyorsa Allah'a şirk koşmuş olur. (Ahmed ibni Ebûl-Havârî)
Riyakâr, memnun ettiğin zaman, seni sende bulunmayan vasıflarla anan; darılttığın zaman yine seni sende bulunmayan kötülüklerle anıp anlatandır. (İmam Şafii)
Doğruluk, yaptığını Allah için yapmaktır; halk için yapmak ise riyadır. (Ebû'-l-Hasen Harakânî)

SABIR
Sabır, belayı hafifletir. (Hz. Ali)
Hiç kimse, kendisine sabır verilen kimse kadar Allah'ın lütfuna uğramamıştır. (Hz. Ali)
Sabır ve sebat insanların iki büyük yardımcısıdır. (Hz. Ali)
Sabrın insandaki mevkii, başın vücuttaki mevkii gibidir. (Hz. Enes)
Sabır, yüzünü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır. (Kuşeyri)
Belaya feryad eden, Allah'a kafa tutmuş olur. Feryad etmek belayı geri çevirmez, ama sabretmenin ecir ve sevabını yok eder. (Şakik Belhi)

SEVGİ
Sevgi ile, bulanık, tortulu sular arı duru bir hale gelir. (Mevlânâ)
Sevgiden ölüler dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Sevgiden bakırlar altın kesilir. (Mevlânâ)
İyi amellerim arasında en değerli bulduğum, salih bir zata olan sevgimdir. (Abdullah el-Müzeni)
Hakiki sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir. (Yahya bin Muaz)

SIR
Sırrını saklayanın iradesi elindedir. (Hz. Ömer)
Sende bulunduğu zaman gizli kalmasını istediğin şeyi, başkalarında görünce ifşa etme. (Hamdun Kassar)
Her insan sırdaş olamaz. Her testi su tutamaz. (Nâsır-ı Husrev)

SÖZ
Ne söylediğine ve ne zaman söylediğine dikkat et. (Hz. Ebû Bekir)
Söz, ilaç gibidir; azı yaşatır, çoğu öldürür. (Hz. Ali)
Bir söz kulağa gelip orada kalıyor, kalbe ulaşmıyorsa, o söz dudaktan söylenmiştir. Bir söz kulağı aşıp kalbe ulaşıyorsa o söz gönülden söylenmiştir. (Hz. Ali)
Akıl tamamlandığında söz noksanlaşır. (Hz. Ali)
Önce düşün, sonra söyle, çünkü önce temel sonra duvar gelir. (Sâdî)
Hoşa gitmeyen söz söyleme, çünkü bu sözün karşılığı da hoşa gitmez. Dağda güzel ses çıkar ki dağ da onu güzel aksettirsin. (Nâsır-ı Husrev)
Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz. (Fatih Sultan Mehmed)
Güzel sözler, petekten damla damla sızan bala benzer. İnsanın ruhuna tat verir. (Hz. Süleyman)
Sözün revaç bulduğu, buna karşılık işin hiç olduğu bir devreye yetişirsen, şerli insanlar arasında kaldığını ve şerli bir zamanda yaşadığını bilesin. (Ebû Hâzım)

ŞEHVET
Cenneti arzulayan bir kimse, mutlaka dünyada şehvetlerinden fedakarlık etmelidir. (Hz. Ali)
Şehvet şeytanın yularıdır. Bu yuları şeytana kaptıran ona kul olur. (Ebû Bekir Kettâni)
Organlarını şehvetlerle razı eden bir kimse, kalbine pişmanlık ağacını diktiğini bilmelidir. (Ebû Yahya el-Verrak)
İnsanların en zayıfı, şehvete esir ve nefsine oyuncak olandır. (İbrahim bin Davud Rıkkî)

ŞEKİL ÖNEMLİ DEĞİLDİR
Bir adamın şöhretine, görünüşüne bakmayın. Bir kimsenin namaz ve niyazına aldanmayın. Ancak aklına ve doğruluğuna bakınız. (Hz. Ömer)

ŞERİAT
Kıyamette şeriatten sorulur. Ebedi hayata giriş ve azaptan kurtuluş, şeriatın yerine getirilmesine bağlıdır. (İmam Rabbani)
Şeriat üç bölümdür: İlim, amel, ihlâs. Bunlardan herbiri yerine getirilmedikçe şeriat gerçekleşemez. (İmam Rabbani)
Şeriat muma benzer, yol gösterir. Fakat mumu ele almakla yol aşılmış olmaz. Yola koyulmak gerekir. Yola koyuldun mu bu gidişin adı tarikattır. Maksadına ulaştın mı o da hakikat. (Mevlânâ)
Pergel gibi bir ayağımızla şeriat üzerinde sabitken diğeriyle yetmiş iki milleti dolaşırız. (Mevlânâ)

ŞÖHRET
Zillete düş, fakat şöhret isteme. Başkaları seni söylesinler diye yükselmeye çalışma. (Hz. Ali)
Bir kişi tanımıyorum ki, tanınmasını sevsin de bu yüzden dini gidip rezil olmasın. (Bişr-i Hafi)
İster din, ister dünya işlerinde, bir kimsenin parmakla gösterilmesi şöhret afeti olarak kafidir. (İbrahim en-Nehai)
İnsanoğlu üç perdeyi gönlünden gidermeyince ona Allah yolu açılmaz: Dünyayı mülk olarak verseler sevenmemek, dünya kendisinin olsa da elinden alsalar yerinmemek; şöhretten ve övülmekten hoşnut olmamak. (İbrahim Edhem)

ŞÜKÜR
Şükür, nimetlerin süsüdür. (Hz. Ali)
Allah'ın verdiği nimeti, O'nun razı olduğu yerde harcamakla şükür, razı olmadığı yerde harcamak nankörlüktür. (İmam Gazali)
Allah'ın ihsan ettiği nimetlerle O'na isyan etmemek, o nimetleri haram olan yerde asla kullanmamak şükürdür. (Cüneyd-i Bağdâdî)
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. (İmam Şibli)

TAMAH (HIRS)
Şarap, tamahkarlık kadar aklı baştan alamaz. (Hz. Ömer)
Tamahta zillet (aşağılık duruma düşmek) vardır. (Hz. Ali)

TEDBİR
İşten evvel tedbir, pişmanlığa yer bırakmaz. (Hz. Ali)
İtaat ve ibadetle iş bitmez. Söz söylemekte, etrafa bakmakta, yemek yemekte fevkalade ihtiyatlı olmak lazımdır. (Mevlânâ Alâuddin)

TEMBELLİK
İnsanı vaktinten önce yıpratan bir şey varsa o da tembelliktir. (Hz. Ali)
Dört şey bedbahtlık işaretidir: Câhillik, tembellik, kimsesizlik, nâkeslik (kimseye iyiliği dokunmamak) (Feridüddin Attar)

TEMİZLİK-SAĞLIK-HASTALIK
Oburlukla sağlık bir arada bulunmaz. (Hz. Ali)
Elden gitmeden iki şeyin değerini anlamak zordur. Bunlar, sağlık ve gençliktir. (Hz. Ali)
Dört şeyi küçümsemeyin: Düşmanı, ateşi, hastalığı, az bile olsa ilmi. (Feridüddin Attar)
Hastaya durumu sorulduğunda, önce halini hayırla anıp sonra derdini anlatırsa halinden şikayet etmiş sayılmaz. (İbrahim en-Nehaî)
Cümle hastalıkların aslı çok yemektir. (Hamdun Kassar)

TERBİYE
Halkı hakka davet eden, canavar terbiyecisi gibi olmalıdır, canavar terbiyecisi nasıl hayanın huyunu ve yeteneğini bilip on göre davranırsa hak davetçisi de aynı şekilde davranmalıdır. (Ali Râmitenî)

TEVEKKÜL
Tevekkül, olan şey ile yetinmek, olmayan şeye razı olmaktır.
Hakiki mânâda tevekkül, Allah'tan başkasından korkmamak, O'ndan başkasına güvenmemektir. (Fudayl bin İyaz)
Cenâb-ı Hakkın kapısından kovduğu kimse her kapıya koşar; fakat O, bir kimseyi kendi kapısına çağırırsa onu kimsenin kapısına bırakmaz. (Şeyh Sâdî)

TÖVBE
Günah işlemekten kaçınmak, tövbe ile uğraşmaktan daha kolaydır. (Hz. Ömer)
Tövbe edenlerle beraber oturun, çünkü onların kalbleri yumuşak olur. (Hz. Ömer)
Kim ki başından geçen bir günahı hatırlar ve bu nedenle kalbi acı duyarsa, Allah katındaki kitapta o günah ondan silinmiş olur. (Abdullah bin Ömer)
Bina için toprak, yaşamak için gıda neyse, melekut aleminde yükselmek için de tövbe odur. (Şahabeddin Sühreverdi)

TUTUMLULUK (İKTİSAT)
Tutumluluk, az şeyi çoğaltır; israf, çok şeyi azaltır. (Hz. Ali)
İyi kullanılan az mal, kötü kullanılan çok maldan daha ziyade dayanır. (Hz. Ali)
Allah'ın rahmetinden ümitsiz olmak, günahkar olmaktan daha tehlikelidir. (Hz. Ali)
Mümin kulun korku ve ümidi aynı olmalıdır, tartılacak olsa eşit gelmelidir. (Tavus bin Keysan)
Mümin günah korkusu ile ümit arasında iki arslan arasındaki tilki gibi olmalıdır. (Yahya bin Muaz)
Üç şey insanı ibadet ve itaate sevkeder: Korku, ümit ve sevgi. Üç şey de insanı günaha sevkeder: Kibir, hırs ve haset. (Hatem-i Esam)
Mümin, yalnız Allah'tan ümit eder, münafık ise Allah'tan başka herkesten ümit eder. (Hatem-i Esam)
Dört şey kafirliğe sebep olabilir: Gıybet etmek, haset etmek, haram mal devşirmek, Allah'ın rahmetinden ümit kesmek. (Süfyan-ı Sevri)

YALAN
Doğruluk ile yalancılık kalbte şiddetli bir kavgaya tutuşurlar. Birisi diğerini kalbten kovuncaya kadar kavgaları devam eder. (Malik bin Dinar)

ZAMAN
Üç şey Allah'ın azabını gerektirir: 1- Oyun ve eğlence ile boşuna vakit geçirmek, 2- Başkalarıyla alay etmek, 3- İnsanların arkasından konuşmak. (Seriyy'üs-Sakati)

ZENGİN-ZENGİNLİK
Zenginlik, gurbeti vatan; yoksulluk vatanı gurbet yapar. (Hz. Ali)
Beş şey, beş nevi insanda şiddetle kötülenmeye layıktır: Âlimlerde fücur, hakimlerde hırs, kadınlarda hayasızlık, ihtiyarlarda zina, zenginlerde cimrilik. (Hz. Ali)
Bir kimse zenginlerle beraber olmayı, fakirlerle beraber olmaya tercih ederse, Allah onu kalb ölümü hastalığına müptela kılar. (Ebû Osman Mağribi)
Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin cennete girmesinden daha kolaydır. (Vehb ibn-i Münebbih)
Büyüklenen zenginden çekin, zira lağım doldukça daha pis kokar. (Nâsır-ı Husrev)
Zenginlerden kendini sakın. Kalbini ne zaman onlara bağlar, ne zaman onlardan birşey beklemeye kalkarsan, Allah'tan başka rabler edinmiş olursun. (Şakik Belhi)
Zenginlerin karşısında izzet tavrı takınmak tevâzu sayılır. Fakirlerin yanında gösterilecek zillet hali ise bir şereftir. (Hayır Nisaburi)
Allah'a yemin ederim ki, parayı aziz eden bir kimseyi Allah zelil eder. (Hasan Basri)
Ne kadar zengin olsan yiyebileceğin kadar yersin. Denize testiyi daldırsan alabileceği kadar alır, gerisi kalır. (Mevlânâ)
Zillet bakımından insanların en ileri olanı zenginlere yaltaklanan veya ona tevazu gösteren fakirdir. İzzet bakımından insanların en iyisi ise fakirlere karşı alçakgönüllü olan zengindir. (Muhammed ibn-i İsmail Mağribi)

ZİKİR
Zikir, bir kazmadır, onunla gönüllerdeki yabancı duygu dikenleri temizlenir. (Ubeydullah Ahrar)
Kalb uyanıklığının belirtisi, Allah'ı zikrettiğin zaman Allah'ın da seni andığını duymandır. (Ebûl-Hasen Harakâni)

ZULÜM-ZÂLİM
Zulüm, vefâsızlık ve hile kimde bulunursa zararı yine kendine dokunur. (Hz. Ebû Bekir)
Memleketler, mülk ve saltanat, küfür üzerine durabilir de zulüm üzerinde durumaz. (İmam Maverdi)
Sultanların ve devlet adamlarının bozulması zulüm ile, âlimlerin bozulması tamahkarlık ile, fakirlerin bozulması ise riya ile olur. (Ebû Bekir Varrak)
Haksızlık karşısında eğilmeyiniz. Zira hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz. (Hz. Ali)
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem!;Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem! (Mehmed Akif)

ZÜHD-ZÂHİD
Kul ile Allah arasında dört deniz vardır. Kul bu denizleri geçmeyince Allah'a ulaşamaz. İlk deniz dünyadır, onun gemisi zühddür; ikincisi, halktır, Onun gemisi uzlettir; üçüncüsü nefistir, onun gemisi dileğini reddetmektir; dördüncüsü İblis (şeytan)tir, onun gemisi kendisini düşman bellemektir. (Cüneyd Bağdâdî)
Zahid o kimsedir ki, eline hiç birşey geçmese bile gönlü hoş olur ve rızık dolayısıyla endişe etmez. (Ebû Bekir Kettânî)
Akıllının dünyayı talebi, cahilin onu terkinden zühde daha yakındır. (Yahya bin Muaz)
Zühd, elleri mal ve mülkten, kalbleri mal ve mülk isteğinden uzak tutmaktır. (Cüneyd-i Bağdâdi)
Zahidlik helale karşı olur; harama gelince o bir ateştir. Ona ancak ölüler el uzatır. (Ömer ibn-i Abdülaziz)

Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hz.nin Nasihat ve Sözleri

Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Hz.nin Nasihat ve Sözleri

* Oğlum! İlimsiz ibadetin tadı olmaz. Tek kanatlı kuş uçmaz. İnsanların dünyaya dalıp, istikbal sevdasına düştükleri şu günde, Mevla'nın ilmini okuyacağız. O, insana iki cihanda izzet ve şeref veren âli (yüksek) bir iştir.
* Allah yolunda ol, dosdoğru ol, verdiğin sözün eri ol.
* Evladım, ağzın laf ediyorsa dil ile doğru ol, sözünle doğru ol. Sana inanan kişilere karşı sözünden cayma. Eğer sözünü tutarsan "söz" olur ve seni cennete götürür; tutmazsan "köz" olur.
* Elinle doğru ol. Kolunu muzırda (zararlı şeyde) değil, yardım işinde kullan.
* Tartıyla iş yapıyorsan terazinde, ölçüyle iş yapıyorsan metrende ve litrende doğru ol.
* Doğrunun doğruluğu, bütün sülalesine akseder, hepsini hayra götürür.
* İhlas ve samimiyet Allah ve Resûlüne yönelen kimse, gölge gibi dönen dünyayı ve her hayrı kendine tabi kılar. Ahirete çalışan dünyayı elde eder. Dünyaya çalışan ise ahireti kazanamaz. Zira ahiret, hakikat, dünya haleftir. Ağacı kökünden götürürsen, gölge de beraber gider. Ahirette ne varsa, dünyada onun misali vardır. Eğer olmazsa dünya yalan olur. Teyemmüm abdestin halefidir, dünya da ahiretin.
* İnsanları sev ve kimseyi kendinden alçak görme. Tevazu sahibi ol, zira en halis niyyet alçak gönüllülüktür. Mütevazi olan kimse en güzel zineti takınmıştır. Kimseyi kendinden aşağı görme.
* Hayatta haset etmeden say, kıskanmadan sev. Bazı insanlar başkasındakini istemez. Öyle olma. Gıpta et, fakat haset etme. Zira Allah'ın huzuruna fesatle çıkılmaz.
* Şöyle düşünmeli; Ya Rabbi, aciz kulunu ümmet-i Muhammed'e hizmet etmeye muktedir kıl. Eğer "Yâ Rabbi, bana ilim ihsan et." denirse, şahsi menfaate taalluk edeceğinden (şahsi istek olacağından) rıza-yı ilahiye muvafık (uygun) olmaz. Zira her ilim sahibi; bu ümmete hizmet etmiş değildir, edemez. Bu itibarla da rıza-yı Bâri'yi bulamaz, ilim ve cennet istemek menfaat-ı şahsiyedir. Gaye ise rıza-yı Bârî'dir. (Allah'ın rızasıdır.)
* Memur olduğun zaman, sana gelen vatandaşlara sakın yüksekten bakma. Yanına geleni ayakta bekletme, yanında daima bir sandalye bulundur ve oturtuver. Biraz dinlendirdikten sonra halini sor, işini hallet. Sakın ha, "Bugün git, yarın gel" deme. İşini o gün bitir. Eğer öyle yapmazsan, on parmağım yakanda olacaktır.
* Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanperverlik budur. Başında müdürün varsa, haset etmeden say, kıskanmadan sev.
* Hak'tan korkan, halktan korkmamalı. İşini düzgün yapanın içi de düzgün olur.
* İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. "Ben niye onun yerinde olmayayım." deme, elindekinden olursun.
* "Allah bana bir verirse arkadaşıma, komşuma iki versin." diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa, onunki ikide kalır.
* Vasiyetim olsun, tefrikaya düşmeyiniz, kavmiyet gütmeyiniz. Ehl-i sünnetin gayri olan yanlış yollara sapmayınız. Her yerde birlik ve beraberlik lazımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allah'ın nusreti, maddi ve manevi yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler.
* Çalışkan ol, üretici ol. Zira Peygamber Efendimiz, "Çalışmak ibadettir" buyuruyor. Evladım, alın teri olmadan hiç bir şeyin kıymati bilinmez. Tarlanı ek, mahsulünü al. Komşuna ver, ağaç dik.
* "Her koyun kendi bacağından asılır" sözü yanlıştır. Dinimizde "neme lazım" demek yok. "Bana lazım" demek vardır.
* Macaristan vaktiyle Müslümandı. Fakat bir gün geldi, orada yalnız zahiri ulema kaldı. Zahiri ulema, maneviyattan mahrum olduğu için dengeyi tartamadı. Ve işte gördüğünüz gibi Hristiyan olup gittiler. Bu din maneviyatsız muhafaza edilemez.
* Bizim; para pul, mevki, makam, siyaset, politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İsnatsız her Müslümanın çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler.
* Temizlik ibadettir ve imanın yarısıdır. Eğer sokakta birisi hata yapmışsa, (pisletmişse) sen onu ayağının ucuyla örtüver.
* Din asıl, dünya ve siyaset feri'dir. (ayrıntıdır) Dünya ve siyaset dinin inkişafına alet olabilir. Fakat din, dünya ve menfaat ve siyasetine alet olamaz. Alet edenlere lanet vardır.
* Evden çıktığında veya eve dönerken karşından gelen ilk kişiye selam ver. Onun vermesini beklersen olmaz; evvela sen ver. İşte o zaman o da sana karşılığını verecektir. Veren el alan elden, sunan gönül alan gönülden azizdir.
* Ya Rabbi! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma.
* İlim, nûr-i ilahidir; insan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücut ve kalpte de ilim durmaz.
* İnsan gibi, ilmin de anâsır-ı erbaası (dört unsuru) vardır. Ağızdan öğrenmek ve anlatmak, gözüyle görmek, kulağıyla işitmek, eliyle yazmak. Bununla beraber, kalbiyle de feyz-i ilahiyi çekecek.
* Günde en az iki kişiye iyilik et, gönlünü al. Çünkü cennetin yolu gönül almaktan geçer. Gönül almak cennetin Firdevs kapısını açmaktır.
* Ben sabahları kalkarken, "Ey Allahım, bana bugün bir kişiye iyilik yapmak nasip eyle" diye dua ederim.
* Sırf batınla meşgul olanlar mülhiddir. Sırf zahirle meşgul olanlar gafildir. Kemalat, her ikisinin birleşmesindedir.
* Yemek yerken, su içerken "İbadet için kuvvet olsun yâ Rabbi" diye, Mevla'nın huzurunda olduğunu düşünmek lazım.
* Bildiğini öğret. Temiz ol ve temizliğinle örnek ol. Münevver kişi, münevvir (nurlandırıcı) kişi demektir. Öyleleri var ki, üç fakülte bitirir de, hasedinden, kıskançlığından, hiç bir şey öğretmez. Gerçek münevver, bildiğini yapan ve öğreten kişidir.
* Emir vermeye alışmayın. Ben, validenizden su dahi istemem. Emir vermekle sözün ruhu ölür. İhbar, emirden daha müessirdir (tesirlidir.) Misal, (Sigara içme! demek yerine) "Benim oğlum sigara içmez değil mi?" demek gibi.

Müslüman Bir Annenin Gelin Kızına Nasihati

İslâm Kadın Alimelerinden Ve Ahlakcılarından Ümame, Kızına izdivaç Yapacağı Zaman Şöyle Nasihatte Bulunmuştur:
- Bak yavrum! Öğüt vermek, yani bir insana hayırlı yolu göstermek, eğer o kimsenin edebli ve terbiyeli olması ile veya büyük adam evladından olarak herkesin yanında makbul ve haysiyetli bulunmasıyla terkedilmiş olaydı, ben de sana nasihat etmeye ihtiyaç görmezdim; lakin, öyle olmayıp nasihat, bilenin tekrar hatırına gelmesine, bilmeyenin de yeniden öğrenip, bilgi sahibi olmasına sebeb olacağından herkes hakkında faydalı ve lüzumludur.
Kızım! Bir kız ana ve babasının zenginliği halinde kocaya varmayacak olsaydı, sen asla kocaya varmaya muhtaç olmazdın. lakin öyle değil, erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır.
Kızım! Sen artık büyüyüp, yetişmiş olduğun yerden, gezip yürüdüğün yuvadan çıkıp bilmediğin bir yuvaya girecek ve şimdiye kadar konuşup, görüşmediğin bir hayat arkadaşı ile karşılaşacaksın! Sen ona tam bir sadakat göster ki, o da sana olanca sevgisiyle bağlansın. Şimdi, sana on tane nasihat vereceğim. Bunları iyice aklında tutar, sırası geldikçe aynen takbik edersen, güzelce geçinirsiniz, aranız asla bozulmaz.
BİRİNCİSİ: Haline razı ol! Yani, kocan yenilecek ve giyileceğe dair her ne alır, getirirse kabul et. Zira, kalb rahatlığının ilk yolu kanaattir.
İKİNCİSİ: Dinlediğin sözlerine itaat ederek konuş, itiraz ve isyan ederek hürmet ve itaatte kusur etme. Anlaşma ve itaat ile yapılan sohbetlerden Allahü Teala razı olur.
ÜÇÜNCÜSÜ: Efendinin göreceği yerlere dikkat ve ehemmiyet ver, sakın çirkin bir şey gözüne çarpmasın.
DÖRDÜNCÜSÜ: Kokusu olabilecek yerleri kolla, daima güzel kokulu durmasını temin et, burnuna kötü koku gitmesin. Şunu unutma ki, güzellik ve temizlik getiren nesnelerin en iyisi ve alası su'dur.
BEŞİNCİSİ: Yemek saatini iyi tesbit et, istediği anda hemen hazır bulundur.
ALTINCISI: Uyuyacağı vakti geciktirme. Adeti ne zamansa o zamanda yemeğini ve yatağını hazırla. Zira açlık insanı huysuzlandırdığı gibi, uykusuzluk da asîleştirir, geçiminizin bozulmasına sebeb olur.
YEDİNCİSİ: Mal ve eşyasını muhafaza etmekte titizlik göster. Çünkü mal muhafaza etmek, işbilmekten doğar.
SEKİZİNCİSİ: Akraba ve yakınlarına hürmette kusur etme. Kocanın hısım-akrabasına hürmet etmek de iyi idare ve tedbirli olmaktan ileri gelir.
DOKUZUNCUSU: Efendinin, haberdar olduğun sırlarını sakın kimseye duyurma, Eğer duyuracak olursan itimadını kaybeder, sen de ondan emin olamazsın.
ONUNCUSU: Dine muhalif olmayan isteklerini yerine getirmekte ihmal gösterme. Emirlerini yerine getirmekte ihmal gösterirsen, darıltıp, kendine düşman etmekten başka bir şey kazanamazsın. O kederli olduğu zaman, sen neş'eli olmaktan, o neş'eli olduğu vakit sen hüzünlü görünmekten çekin! Zira onun üzüntülü zamanında senin neş'eli görünmen, neş'eli zamanında da kederli bulunman onu sevmemenin, hislerine dertlerine ortak olmamanın delilidir. Bu hal ise, sizi birbirinizden ayırmaya kadar götüren bozuk bir davranıştır. Sen eşinin dertlerine ve düşüncelerine ne kadar ortak olur, alaka gösterirsen, ondan da o kadar alaka görür, sevgisini kazanırsın.
Şunu bil ki, bu nasihatlarımı yerine getirip, söylediğim gibi hareket edebilmen için isteklerine, efendinin isteklerini tercih etmen gerekmektedir. Onun isteklerini nefsinin isteklerine tercih edebilirsen söylediklerimi kolayca yapabilirsin." (İzahlı Kadın ilmihali, A.Uysal,M.Uysal, Konya, Uysal Y. S.499)

Âhîlik Nasihati (Ustanın Çırağına Nasihati)

Harama bakma,

Haram yeme,

Haram içme.

Doğru, Sabırlı, Dayanıklı ol.

Yalan Söyleme.

Büyüklerden önce söze başlama.

Kimseyi kandırma.

Kanaatkar ol.

Dünya malına tamah etme.

Yanlış ölçme, eksik tartma.

Kuvvetli ve üstün durumda iken affetmesini,

Hiddetli iken yumuşak davranmasını bil.

Kendin muhtaç iken bile,

Başkalarına verecek kadar cömert ol.

Osman Gazi'nin Oğlu Orhan Beye Nasihati

Bak Oğul,
Allah-ü Teala'nın emirlerine muhalif bir iş işlemeyesin. Bilmediğini İslam Uleması'ndan sorup anlayasın.
Sana itaat edenleri hoş tutasın! Askerlerine in'amı, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır.
Zalim olma! Alemi adaletle şenlendir ve Allah için cihadı, terk etmeyerek beni şad et!
Ulemaya riayet eyle ki, din işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet, ikbal ve hilm göster! Askerlerine ve malına güvenip, gururlanıp Kur'an Ehli'nden uzaklaşma!
Bizim mesleğimiz Allah yoludur. Ve maksadımız Allah'ın Dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir.
Sanada bunlar yaraşır. Daima herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör!
Hepinizi Allah-ü Teala'ya emanet ediyorum

İmam-ı Âzamın Vasiyeti

* Yürürken vakarlı olasın.
* Her işinde acele etmeyip, teenni edesin.
* Arkadan seslenene cevab vermeyesin. Zira hayvanlar ardından çağrılır. Onu kendine layık görmeyesin.
* Konuşunca, çok yüksek seslenmeyesin. Muhatabın işiteceği kadar ve ağır söyleyesin.
* Kendin için susmayı ve az hareketi âdet edesin. Böylece sabır ve sebatını herkes bilsin.
* İnsanlar içerisinde Allah-û Teâlâ'yı çok an ki, O'nu senden öğrensinler.
* Beş vakit namazın arkasından kendin için öyle vird kabul et ki, onda Kur'an okuyup, zikr ile şükrünü yapasın.
* Her ayda birkaç gün oruç tut.
* Nefsini murakabe edip, ilmi muhafazaya alasın. Böylece amelinle iki dünyada menfaatlenesin. İnsanlarla olan işlerini o görsün.
* Elinde bulunan dünya devletine ve bedenin sıhhatine itibar ve itimad etmeyesin. Böylece hepsinden sorguya çekildikte ümidsizliğe düşmeyesin.
* Sultan seni kendi yakınlarından ederse de, sen bu yakınlığını insanlara duyurmayasın. Zira sultana yakınlığı izhar edince, insanların ihtiyac ve işlerinin yeri olursun. Hepsinin işlerini görmeyi boynuna alırsan, sultanın gözünden düşüp hakaret bulursun. Yapmazsan ayıblanır, insanları darıltmak sıkıntısında kalırsın.
* Halkın hâtâsını örtüp, doğruluğuna uyasın.
* Kötü bildiğin kimseyi, kötülüğü ile anmayıp bir iyiliğini bulup, onunla söyleyesin.
* kötülüğü din hakkında ise, onu insanlara söyleyesin ve ona uymaktan onları koruyasın.
* Hak Teâlâ bu din-i mübinin yardımcısıdır. O halde sen, makam sahiblerinin dininde gördüğün sakatlıkları bir kere söylersen Allah-û Teâlâ yardımcın olur. İnsanlar senden elbette çekinir. Ne kimse dinde bir bid'at çıkarabilir, ne de bozukluğu o halde kalır.
* Sultanından ilme uymayan amel görürsen, ona saygılı tatlı dille söyleyesin. Çünkü onun eli, senin elinden kuvvetlidir.
* Bir sözü bir kere demekle yetinesin. O makam sahibi, o bozukluğu gıyabında söylemekle senden çekinmediyse, yine işleyip terk etmediyse, sarayına gidip, yalnız olarak tatlı dille nasihat edesin. Bid'at sahibi ise, münazara ile Kitab ve sünnetten hatırına geleni söyleyesin. Kabul ederse ne âla, yoksa onu kızdırmaktan çekinesin. Sakın ölümü unutmayıp, Hak Teâlâ'dan üstadların için mağfiret ve rahmet dileyesin.
* Kur'an-ı Kerim okumaya devam edip, kabir ziyaretlerine ve meşayıhı görmeye ve kıymetli yerlere çok gidesin.
* Avamın sana arzettikleri enbiya ve salihleri, mescid, menzil ve mezarlar hakkında gördükleri rüyaları kabul edesin.
* Küfr ve bid'at ehlinden bir kimse ile oturup konuşmayasın. Mümkünse dine davet edesin. Yoksa oyun meclislerine gitmeyesin.
* Müezzin ezan okuyunca, hazır olasın. Böylece avamdan önce mescide gelesin.
* Hakimin evine yakın evde oturmayasın.
* Komşundan gördüğün ayb, emanettir; saklayıp, kimsenin sırrını kimseye söylemeyesin.
* Bir iş için seninle meşveret edene doğruyu söyleyesin. Seni Mevlâ'ya yakın eden işleri O'na gösteresin.
* Benim bu vasiyyetlerimi can ile kabul kılasın. Bunlarla dünya ve ahiretinde fayda bulasın. Tevfik-i Hakk'ı refik bulasın.
* Sakın bahil olma ki, halin kötü olur. Tamah ve yalan ehli olma ki, mürüvvetsiz kalmayasın.
* Doğruyu yanlışa katma ki, ihanet görmeyesin.
* Her işte mürüvveti gözetesin.
* Sıkışık ve rahat zamanlarda beyaz elbise giyip, kalben kimseye muhtac olmadığını gösteresin.
* Fakirsen kimseden bir şey istemeyesin.
* Dünya ehline hırs ve rağbet etmeyesin. Himmetini yüksek yapıp, alçakta kalmayasın.
* Yolda giderken sağına soluna bakmayıp, önüne toprağa bakasın.
* Hamama giderken, hamam ücretini pazarlık etmeden insanlardan daha çok veresin. Hamam ehli arasında mürüvvetin zahir olup, onlardan tazim ve hürmet bulursun.
* İlim sahibleri yanında alçak olan dünyayı aşağı tutasın. Hak Teâlâ'nın katında dünyadan yüksek olan devlete kavuşasın.
* Dünya işleri için sadık bir vekil bulasın. İşlerini o görüp, sen ilim ve amele dönesin.
* İlim ehlinden hüccet ve münazara bilmeyenlerle ve makam kazanmak için olan bahis ve konuşmalara katılmayasın. Zira onlar senden kaçınmayıp, seni mahcub etmeye çalışırlar. Senin haklı olduğunu bilseler de, aykırı giderler. Ayan ve ekâbir meclisine vardığında onlar seni yüksekte oturtmayınca, sen yukarda oturmayasın.
* Bir cemaat içinde iken, onlar seni tazim ile ileri geçirip imam yapmayınca, önlerine geçmeyesin.
* Kadınların, kızların, gençlerin toplandıkları mesire (piknik) yerlerine gitmeyesin.
* Fısk, çalgı, şarkı ve haram bulunan meclislere girmeyesin. Onlarla ortak olup, ihanet görmeyesin.
* İlim meclisinde sakın kızmayasın.
* Halka, inanılmamaya yakın olan hikâyeleri söylemeyesin.
* İlim ehlinden biri için bir meclis kurmak istersen, eğer fıkıh meclisi ise, kendin gidersin, orada bildiğin gerçekleri takrir edersin. Böylece halk onu âlim sanıp, ona aldanmasınlar. Senin huzurunla şübhede kalmasınlar. Sözü fetvaya salih ise, onu ondan zikretmeli, yoksa senin huzurunda ders görmüş olmaması için kalkıp gidesin. Belki onun yanında talebenden birini bulundurup, sözünün durumunu, ilminin derecesini öğrenirsin.
* Bid'atle karışık zikr meclisine gitmeyesin.
* Evlenme işlerini, cenaze, bayram namazlarını ve Cum'a hutbesini üzerine almayasın.
* Anneni, babanı, üstadını hayır duadan unutmayasın.
* Bu nasihatimizi, bizden can-ü gönülden kabul edesin. Zira bunu senin ve herkesin iyiliği için vasiyyet eyledim. Bu yolda gidesin ve halkı da Hak yola getiresin.

Şeyh Edebali'den Osman Gazi'ye Nasihat

“Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va’dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözüpek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlı’yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın

26 Nisan 2009 Pazar

Güzel Sözler

--------------------------------------------------------------------------------

SIR
Sır senin esirindir, söylediğin zaman, sen onun esiri olursun. (Hz.Ali r.a.)
Her insan sırdaş olamaz, her testi su tutmaz. (Nasır-ı Hüsrev)
Bir sırrın ucunu veren, tamamını elinde tutamaz. (J.P. Richter)
Düşmanının bilmesini istemediğin şeyi, dostuna söyleme. (Schopenhauer)
Her sırrını dostuna söyleme, günün birinde, düşmanın olmayacağını nerden bilirsin. (Sadi)
Başkalarının senin sırrını açıklamasını istemiyorsan, sen kendi sırrını açıklama. (Seneca)
Kadınların saklayabildikleri tek sır, bilmedikleri sırdır. (Seneca)
En ağır yük sırdır, aşkolsun taşıyabilene. (La Fontaine) Bir seladaha kıymetli değildir. İkisi de aynı hükümdedir. (Hadis-i Şerif)

GURURLA İLGİLİ SÖZLER

Alçak yerde tepecik, kendini dağ sayar. (Şinasi)
Allah büyüklük taslayanları asla sevmez. (Nahl Suresi/23)
Başkalarının gururuna tahammül edemeyişimiz, kendi gururumuzu incittiği içindir.(La Rochefaucauld)
Birçok kimseler, kendilerinde bulunduğu halde, başkalarında tefahur ve gururu sevmezler. Benjamin Franklin)
Büyük ve üstün insanın gururu yoktur ve ağırbaşlıdır. Küçük ise kendini beğenir ve ağırbaşlı değildir.(Konfiçyus)
Genellikle, bütün büyük yanlışlıkların altında gurur yatar. (Ruskin)
Gurur, aslında bir ipotektir; üzerinde bulunduğu insanın kabiliyetinden tenzil edilmelidir ki, o kabiliyetlerin hakiki değeri meydana çıksın. (Bismarck)
Gurur insanı mutluluktan uzaklaştırır. (Lamartine)
Gurur edeni Allah alçaltır, alçak gönüllü olanı yükseltir. (Hadis-i Şerif)
Gurur insanın düşüncesidir; söze dökülen onun pek küçük bir parçasıdır. (Montaigne)
Gurur, kıskançlık ve hırs insanların kalplerini ateşleyen üç ateştir. (Dante Alighieri)
Gururdan doğan hülyalar, bedbahtlıklarımızın yegane kaynağıdır. (Rousseau)
Gururumuz olmasaydı, başkalarının gururundan şikayet etmezdik. (La Rochefaucauld)
Gururun en güzelinde bile bir suç kokusu vardır. (Nurullah Ataç)
Kavakların dikliğine, boylarının uzunluğuna bakıp onları önemli bir şey sanmayın. bütün kibirli, meyvesiz ve gölgesiz yaratıkların başları bulutlarda sallanır. (Cemil Sena)
Küçük işler basit insanları mağrur yapar. (W. Shakespeare)
Malı ile sana karşı kibirlenen adama karşı kibirlenmek, Allah için tevazu sayılır. (Yahya bin Muaz)
Ne mutlu o insana ki, kendi liyakatinden bahsetmeyecek kadar mağrurdur! (Montesquieu

whos.amung.us

© Bütün hakkları ilyasisik.blogspot.com sitesine aittir. İzinsiz kapyalama yapılamaz